30 Haziran 2011 Perşembe

JAPONYA-EKONOMİ

Tarım: Nüfûsun büyük kısmının şehirlerde oturmasına rağmen, tarım Japonya ekonomisinin önemli bir kısmıdır. Toplam arâzinin ancak % 16’sı ekilebilir. Japonya’da tarım çok modern usullerle yapılmaktadır. Yetişen ürünlerin başında pirinç gelir. Pirinç üretimi ortalama 15.000.000 tondur. Pirinçten sonra ençok buğday, arpa, darı, şekerpancarı, patates ve fasulye yetiştirilir. Ayrıca tütün, pamuk, çay ve bunun yanında büyük bir kısmını ihraç ettiği çok çeşitli meyveler de yetiştirilmektedir.
Hayvancılık: İyi mer’aların azlığı, hayvancılığın nisbeten küçük çapta kalmasına sebep olmuştur. Çiftliklerde sığır, koyun ve tavuk yetiştirilir. Bunların sayısı az olmasına rağmen, elde edilen ürün çoktur.
Ormancılık: Ormanlar Japonya’nın toplam arâzisinin üçte ikisini kaplar. Bu ormanlar ülkenin temel inşâat malzemesini, kâğıt üretimi için gerekli kâğıt hamurunun büyük bir kısmını sağlayan başlıca kaynağı teşkil eder. Ormancılık ve kerestecilik sanâyiinde çalışanların toplamı dört milyon civârındadır. Fakat son yıllarda artan talep karşısında kereste ithal etmek zorunda kalmıştır. Kereste ithali petrolden sonra ikinci sırayı almaktadır.
Balıkçılık: Japonya’nın dört tarafı denizlerle çevrili olması sebebiyle, balıkçılık gelişmiştir. Çok iyi donatılmış modern gemileriyle hemen hemen dünyânın her tarafında balık avı yapar. Yılda ortalama olarak tutulan 15 milyon ton balık, ülkede tüketilir ve çok az miktarı ihraç edilir. Balık üretimi bakımından dünyâda birincidir. Fakat Japon balıkçılığı son yıllarda gerilemiştir.
Sanâyi: Japonya dünyânın üçüncü sanâyi ülkesidir. Sanâyisi daha çok ağır sanâyi üzerinde toplanmıştır. Başlıca sanâyi tesisleri gemi, otomobil, elektronik ve optik cihaz, lokomotif, uçak, kimyâ ve her çeşit makina îmal eden fabrikalardır. İş gücünün % 26’sı sanâyi kesiminde çalışmaktadır. Japon sanâyi kuruluşları doğudaki Kanto Ovasından Kiyusiyu’ya kadar uzanan bir kuşak üzerinde yer alır. Bu bölgede üç sanâyi merkezi vardır. Bunlar Keihin bölgesi, Hanshin bölgesi ve Chukyo bölgesidir. Keihin bölgesi, Tokyo, Yokohama ve Kawasaki şehirlerini içine alır. Hanshin bölgesi Osaka, Hyogo ve Kyoto şehirlerini içine alır. Chukyo bölgesi ise Nagoyo şehri ile koyu çevresini içine alır. Savaştan sonra gelişen Japonya sanâyi merkezleri, denizden kazanılmış topraklar üzerine kurulmuştur.
Ticâret: Japonya elde ettiği sanâyi ürünlerinin büyük miktarını ihraç etmektedir. Ticâretin büyük bir kısmını deniz yoluyla gerçekleştiren Japonya’nın en önemli ürününü % 30’luk bir oranla makinalar meydana getirir. Bunu demir ve çelik mâmülleri, pamuk ürünleri, taşıma araçları, gemi, optik cihazlar, ham ipek, cam, porselen, oyuncak, elektronik araçlar ve balık mâmulleri tâkip eder.
İthal ettiği ürünlerin başında petrol gelir. Bunu demir cevheri, buğday tâkip eder. Bunların yanında ham pamuk, yün, kauçuk, ham maddeler ve kereste de ithal eder.
Dünyânın hemen hemen bütün ülkeleriyle ticâret yapar. En fazla ticâreti ABD ve Kanada ile olup bunu Asya ülkeleri tâkip eder.
Ulaşım: Japonya’daki karayollarının toplam uzunluğu 1.098.900 kilometredir. Bu yolların ancak % 65’i asfalttır. Demiryollarının uzunluğu ise 26.000 km civârındadır. Demiryolu ulaşımı Japonya’da kara ulaşımından daha önemli rol oynamaktadır. Sür’at ve yer altı trenleri meşhurdur.
Deniz ulaşımı, ada devleti olduğu için gelişmiştir. Birçok limandan dünyânın her tarafına seferler düzenlenmektedir. Ticâretin büyük kısmı deniz ticâret filosuyla sağlanmaktadır.
Hava ulaşımıJaponya Hava Yolları tarafından sağlanmaktadır. En önemli hava limanları olan Tokyo ve Osaka milletlerarası hava alanlarıdır. Târifeli sefer yapılan 71 havaalanı vardır.

JAPONYA-SOSYAL HAYAT VE HALK

Japonya’nın nüfûsu 123.200.000 olup, dünyâ sıralamasında nüfus fazlalığı yönünden yedinci sırayı alır. Yüzölçümünün az olması sebebiyle nüfus yoğunluğu çok fazladır. Halkın % 77’si şehirlerde yaşar. Şehirlerde yaşayan halkın % 58’i Tokyo, Osaho ve Nagoya’da toplanmıştır. Nüfûsu milyonu aşan yedi büyük şehir vardır. Bunlardan başşehir olan Tokyo, 8.323.699 nüfûsa sâhiptir.

JAPONYA-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

Japonya, Hokkoida, Honshu, Shikoku ve Kyushu isimli dört ana adadan ve sâhil çizgisi açığında yüzlerce küçük adadan ibârettir. Japonya topraklarının % 80’i dağlıktır. Ülkede hâlen 60 faal, 165 sönmüş yanardağ bulunmaktadır. Ülkenin en meşhur dağı 3776 m yüksekliğindeki Fuji’dir. Bu dağ zarif görünüşü ve muhteşem güzelliği ile dünyâca meşhurdur. Ülkenin dörtte biri yanardağ döküntü ve külleriyle kaplıdır. Başlıca yanardağ bölgeleri Hokkaido, Honşu’nun kuzey ve orta kesimleriyle Kiyusiyu’nun güneyidir.
Japonya’da çok miktarda akarsu bulunur. Bu akarsular uzunluğu kısa ve süratli akışa sâhiptirler. Ayrıca bol miktarda krater gölleri vardır. En büyük gölü Biwa Gölüdür.
Japonya’nın topografik görüntüsü, bâzan çok güzel, bâzan da çok korkunç manzaralarla doludur. Karlarla beslenen dağ gölleri, kayalık boğazlar ve gürültülü nehirler, sarp dağ zirveleri ve şahâne şelâleler turistleri cezbeden dünyâca meşhur yerlerdir.

Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Japonya’nın tabiî bitki örtüsü ile ormanlar, topraklarının % 70’ini teşkil etmektedir. Meşe, kâfuru ve bambu ağaçlarından meydana gelen subtropikal ormanlar, güneyde yer alır. Bu kesimin kuzeyinde ise, geniş yapraklı ağaçlardan müteşekkil ormanlar vardır. Bu ormanlarda; huş, kayın, meşe, kavak ve akağaç vardır.
Japonya’da en popüler ağaç türü, Hokkaido hâriç hemen hemen ülkenin her yerinde yetişen ve“sugi” veya Japon sediri denilen ağaçtır. “Hinoki” denen Japon selvisi ile “Akamutsu” denilen Japon kızılçamı Sugi’den sonra en çok yetişen ağaçların başında gelmektedir.
Mâdenler: Japonya mâden kaynakları bakımından çok fakir olup, sanâyii beslemek için gerekli mâdenlerin çoğuna sâhip değildir. Japonya’da az miktarda kömür, kurşun, çinko, arsenik, bizmut, pirit, kükürt, kireç taşı, barit, silis taşı, feldspat, dolamit ve alçı taşı yatakları vardır. İhtiyaçlarını dışardan alır.

JAPONYA-TARİHİ

Japonya’nın ilk sâkinlerinin Doğu Asya ve Güney Pasifik adalarından gelen göçmenler olduğu sanılmaktadır. Japon halkının atalarının şimdi Yamato ırkı diye bilinen ve M.S. 3 ve 4. asırda savaşçı kabîleler ve klanlar üzerine giderek üstünlük kuran aynı ırka âit insanlar olduğu zannedilmektedir.
Dördüncü yüzyılın sonunda Japonya ve Kore Yarımadasındaki krallıklar arasında temas kurulmuştu. Bu târihten sonra Japonya’da Çin’in kültür etkileri görüldü. Önce Konfüçyüs dîni ve sonra Budizm, Hindistan, Çin, Kore yoluyla 538 yılında buraya girmişti.
Ülkenin ilk ve devamlı hükûmet merkezi 8. yüzyılın başında Nara’da kuruldu. 710 ile 784 yılları arasında 74 sene bu imparatorluk devâm etti. 794 yılında ise Kyoto’da yeni bir hükûmet merkezi kuruldu. Burası bin yıl kadar imparatorun oturduğu yer olmuştur. Başkentin Kyoto’ya taşınması, 1192 yılına kadar devam etmiş olan Heian devrinin başlangıcı olmuştur.
1185 yılında Danoura Savaşında Minamotolar rakip Taira Kralını yok ederek gâlip gelmişlerdir.
Minemotoların iktidârı ele geçirmesi, Shogun denilen askerî liderler idâresi altında yedi asırlık bir feodal hâkimiyet devrinin başlangıcı olmuştur. 1192 yılında Minamotolar hükûmet merkezini Tokyo yakınındaki Kamakura’ya kurdular.
1213 yılında iktidar Minamotolardan, 1333 yılına kadar askerî yönetimi sürdüren Hogoların eline geçti. Bu dönemde Moğollar, 1274 ve 1281 yıllarında olmak üzere iki defâ Kuzey Kyushu’ya saldırdılar. Her iki savaşta başarılı olamayan Moğollar, ayrıca meydana gelen tayfunların tesiri ile Japonya’dan çekildiler.
1333 ile 1338 yılları arasında görülen kısa süreli imparatorlukları, Ashikaga Takauji tarafından Kyoto’da Muromachi’de kurulan yeni bir askerî yönetim tâkip etti. Bu kurulan hükûmet 1338’den 1578’e kadar iki yüz yıldan fazla bir süre devâm etmiştir.
On altıncı yüzyılda Avrupalılar Japonya topraklarına ayak bastılar. Bu arada misyonerler, Hıristiyanlığı burada yaymaya çalıştılar. Bunun üzerine Japon liderleri Hıristiyanlığın ve batı düşüncelerinin Japonya için zararlı olacağına inandıkları için Hollanda ve Çin tüccarı hâric olmak üzere bütün yabancıların Japonya’ya girişini yasakladılar. İki buçuk yüzyıl süresince Hollandalı tüccarların bulunduğu bu küçük ada, Japonya ile dış dünyâ arasında tek temas noktası olmuştur.
1853 yılında Amerikalı Komodor Matthev C.Perry dört gemiden meydana gelen donanmasıyla Tokyo Körfezine girmiş, ertesi yıl tekrar Japonya’ya gelerek, Japonları kendi ülkesiyle bir dostluk anlaşması imzâlamaya iknâ etmiştir. Bu anlaşmayı, aynı yıl içinde Rusya, Büyük Britanya veHollanda ile imzâlanan anlaşmalar tâkip etmiştir. Bu anlaşmalar dört yıl sonra ticâret anlaşmalarına dönüşmüştür.
Tokogaua Shogunluğunun derebeylik sistemi 1867 yılında yıkılmasına kadar geçen on yıllık süre içinde büyük bir karışıklık hüküm sürmüş ve 1868 yılında Meigi döneminin tekrar teşkilâtlanmasıyla bütün hâkimiyet yeniden imparatorun eline geçmiştir.
İmparator Meigi’nin idâresinde japonya, batıda gelişmesi yüzyıllar süren şeyleri kısa bir sürede başarmaya koyulmuş, modern sanâyileri, politik kuruluşları ve modern bir toplum modeli ile modern bir millet meydana getirmiştir. Japonya 1894-1895 yıllarında Çinlilerle, 1904 ve 1905 yıllarında da Ruslarla savaşmıştır. Japonya her iki savaşı da kazanarak 1875’te Rusya’ya verdiği Sahalin Adalarını geri almış, Formosa ve Kore’yi ele geçirmiş ve Mançurya’da bâzı çıkarlar elde etmişti. 1920 yılında Japonya, Anglo-Japon Birleşmesi kararları gereğince Birinci Dünyâ Harbine girmişti.
1937’de Japonya-Çin Savaşı başladı. Birinci Dünyâ Harbinde Almanlara karşı savaşan Japonya, 1939’da Almanya ve İtalya ile askerî bir ittifak kurdu ve 7 Aralık 1941’de Hawai Adalarına baskın yaparak Amerikan donanmasını yok etti. Savaşın ilk yıllarında üstün görünen Japonlar, sonraki yıllarda ağır kayıplara uğradılar. Amerikan uçaklarının 6 Ağustos 1945’te Hiroshima ve 9 Ağustosta Nagasaki’ye attıkları atom bombaları İkinci Dünyâ Savaşının netîcesini belli etmişti. 14 Ağustos 1945’te kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul eden Japonya ile 2 Eylül 1945’te resmî teslim anlaşması imzâlandı.
Yedi yıl sonra, 1951 yılı Eylül ayında Japonya 48 devletle San Francisko’da Barış Antlaşmasını imzâladı. 1952 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren bu anlaşma ile Japonya tekrar istiklâlini kazandı. 1956 yılında ise Japonya 80. devlet olarak Birleşmiş milletlere tam üyeliğe kabul edilmiştir.
Bağımsızlığını kazandıktan sonra büyük bir ekonomik gelişme ile bugünkü refah düzeyine ulaşmış ve teknik ve bilimde çok ileri gitmiş olan Japonya, hemen hemen bütün dünyâ pazarlarını ele geçirmiş bir devlettir. Liberaller İkinci Dünyâ Savaşından bu yana iktidardadır.
1926’da tahta geçen İmparator Hirohito, 7 Ocak 1989’da öldü. Yerine büyük oğlu Prens Akihito tahta geçti ve 1990 Kasım ayında taç giydi.

JAMAİKA-EKONOMİ

Jamaika bağımsızlığını kazandıktan sonra ekonomisini geliştirmek için çeşitli yasalar çıkarmış, yerli ve yabancı yatırım sahiblerine büyük kolaylıklar sağlamıştır. Ekonomisi tarıma ve turizme dayalıdır.
Tarım: Halkın büyük kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır. Ekilen topraklar, ülke topraklarının % 37’sini meydana getirir. Ülkede çok çeşitli tarım ürünleri yetiştirilmektedir. Önemli tarım ürünleri şeker kamışı, muz, kakao, kahve, turunçgiller ve baharattır. Ayrıca pirinç, mısır, patates ve pamuk da ekilir. Patates ve fasulye halkın başlıca besin kaynağıdır.
Sanâyi: Jamaika bağımsızlığını kazandıktan sonra sanâyi de gelişme göstermiştir. Ülkede şeker, süt tozu, ayakkabı, teyp, elektronik araçlar, televizyon, lastik ve dokuma fabrikaları vardır.
Ayrıca çıkan boksitin bir bölümünü işleyerek alüminyum hâline dönüştüren fabrikalar vardır.
Ticâret: İhraç ettiği ürünlerden boksit, alüminyum, tropikal zirâat ürünleri başta gelir. İthal ettiği ürünler arasında ise işlenmiş maddeler, makinalar, besin maddeleri ve taşıtlar önemli yer tutar. Ticâret yaptığı ülkeler arasında Amerika, İngiltere ve Kanada ön sırayı alır. Ülkenin önemli bir gelir kaynağı da turizmdir. Jamaika’nın tabiî güzellikleri çok miktarda turist çekmektedir.
Ulaşım: Jamaika’nın karayolları uzunluğu 12.360 km, demir yollarının uzunluğu ise 330 km’dir. Târifeli hava seferi yapılan altı havaalanı vardır.

JAMAİKA-SOSYAL HAYAT VE HALK

Jamaika’nın nüfûsu 2.445.000’dir. Halkın % 77’si siyah, % 19’u melez, geriye kalan % 4’ü ise Avrupalı, Hindli ve Çinlidir. Halkın büyük kısmı köylerde yaşamakta ise de, nüfusun beşte biri başşehirde bulunmaktadır. Diğer yerleşim merkezleri ise Montego Bay ve Spaniseh City’dir.
Jamaika halkının büyük kısmı Hıristiyandır. Halkın % 76’sı Protestan, % 8’i Katolik, geri kalan kısmı ise diğer dinlere mensuptur.
Ülkede resmî dil İngilizce ise de, İngilizce ile Afrikalıların konuştuğu dilin karışımı olan bir lisan kullanılmaktadır.
Eğitim: İlk öğretim belirli bölgelerde mecbûri ve ücretsizdir. Okur-yazar oranı % 86’dır. Başşehirde altı fakülte, bir üniversite vardır.
Siyâsî Hayat
Jamaika parlamenter demokratik bir rejimle yönetilir. Parlamentosu millet meclisinden ve senatodan meydana gelir. 60 üyeli meclisi halk seçer. Senato üyelerinin ise, 13’ünü başbakan tavsiyesi ile İngiliz kraliçesini temsil eden genel vâli, 8’ini muhâlefet partileri seçer.

JAMAİKA-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

Çok dağlık bir yapıya sâhib olan Jamaika’nın doğusunda Mâvi Dağlar üzerinde 2250 metreyi bulan yüksek yerleri vardır. Bu dağların her iki yanında yer alan kalker yaylası adanın üçte ikisini kaplar. Akarsuların denize döküldüğü yer ile dağlar arasında verimli ovalar bulunur. Dağlardan gelen akarsular sayısız çağlayanlarla pek güzel manzaralar meydana getirir.
İklim
İklim yükseklere çıkıldıkça değişiklik gösterir. Deniz seviyesinde tropikal, yükseklerde yağışlı bir iklim hüküm sürer. Kıyı bölgelerinde sıcaklık 21-32°C arasında değişirken, yükseklerde 4-7°C arasındadır. Yağış miktarı kuzey bölgelerde 2550 mm iken, güneyde 1015 mm’ye düşer. Adada sık sık meydana gelen kasırgalar büyük zararlara sebep olur.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ada bitki örtüsünü, ekvator ormanları, savanlar ve kaktüsler meydana getirir. Ülkede yaşayan yabânî hayvanlar arasında papağan, kolibri ve ilgi çeken kelebekler bulunur. Adada memeli hayvanlara rastlanmaz.
Mâdenler: Jamaika’da dünyânın en büyük boksit kaynaklarından biri bulunmaktadır.

JAMAİKA-TARİHİ

Jamaika Adasının 1494 yılında Kristof Kolomb tarafından bulunduğu ileri sürülmektedir. Daha sonraları buraya yerleşen İspanyollar, adanın yerlileri olan Arawakların bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da adadan sürdüler. Yerlilerin yerine çiftliklerinde çalıştırmak için Afrika’dan birçok köle getirdiler.
Ada 1655 yılından sonra İngiliz hâkimiyetine girdi. İspanyollar Afrika’dan getirdikleri köleleri silâhlandırarak serbest bırakınca bu köleler dağlara çıktılar. Maronlar ismini alan bu köleler, zaman zaman İngilizlere saldırarak, çiftlikleri yağma ediyorlardı. Bu çatışmalar sırasında ada bir korsan yatağı hâline gelmişti. 1670 yılından sonra İngilizler bunlarla mücâdeleye girdi. 1692 yılında vukû bulan şiddetli zelzele adada büyük hasara sebep oldu. Devam eden İngiliz-Marron çatışmaları sonunda Marronlar, İngilizlerden 1738’de bâzı haklar elde ettiler.
Jamaika 1866’dan 1953’e kadar İngiltere’nin büyük kolonilerinden biri olarak kaldı. 1953’te iç işlerinde bağımsızlığını kazandı. 1962 yılında da tam bağımsızlığını kazanan Jamaika, sembolik olarak İngiliz Milletler topluluğuna bağlıdır.

İZLANDA-EKONOMİ

İzlanda ekonomisinin temelini bir ada devleti olduğu için balıkçılık teşkil etmektedir.
Tarım: İzlanda topraklarının büyük bir kesimi tarıma elverişsizdir. Ancak % 0,5’inde tarım yapılmaktadır. Nüfûsun % 11’i tarım sektöründe çalışmaktadır. Başlıca ürünleri hayvan yemi, patates ve şalgamdır.
Hayvancılık: Adanın buzullarla örtülü olmayan kesimlerindeki otlaklarda hayvancılık yapılır. Küçük baş hayvancılığı ağır basar.
Balıkçılık: İzlanda’nın en önemli gelir kaynağını meydana getiren balıkçılık, 106.487 gross tonluk 866 gemi ile yapılmaktadır. Yıllık tutulan balık yaklaşık olarak 1.500.000 tondur. Başlıca tutulan balıklar balina, moriya ve ringadır.
Endüstri: Balıkçılık ürünlerinin işlenmesi ve balıktan elde edilen ürünler imali başlıca sanâyi faaliyetidir. Balık konservesi ve balık unu fabrikası vardır. Küçük gemilerin yapıldığı, büyük gemilerin tamir edildiği tersaneleri; dokuma, çimento, ayakkabı fabrikaları bulunmaktadır. Ayrıca Reykjavik’in doğusunda alüminyum dökümhâneleri ve amonyum sülfat fabrikası bulunmaktadır. Nüfûsun %30’u sanâyide çalışmaktadır.
Ticâret: Ülkenin ihrâcâtının % 80’ini balık ürünleri, balık konservesi, tuzlanmış ve dondurulmuş balık, balık unu, balık yağı ve gübre meydana getirir. Bunun yanında hayvan ürünleridir. İthal ettiği mallar sanayi ve besin mamulleridir.
Ulaşım: İzlanda’da demir yolu yoktur. Kara yollarının uzunluğu 12 bin kilometreyi bulmaktadır. Başkent Reykjavik’te uluslararası bir liman ve havaalanı vardır.

İZLANDA-SOSYAL HAYAT VE HALK

İzlanda’nın nüfûsu 261.000 dir. Nüfûsun % 80’i şehirlerde, diğer kısmı köylerde yaşar. Nüfûsun yarısına yakın kısmı başkentte yaşamaktadır. Şehirlerin çoğu kıyı kesimlerde ve güneydeki ovalarda kurulmuştur. İzlanda halkı için Theogir’in koyduğu kurallar bu gün de geçerlidir. İzlanda’da bugün topluma açık yerlerde bira ve benzeri alkollü içkiler içmek yasaktır. Bunlar yalnız gizlice evlerde içilebilmektedirler. İzlanda halkı kendilerine özgü dillerini, kültürlerini, efsânelerini ve geleneklerini korumak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Din: Halkın büyük kısmı Hıristiyanlığın Evangelist mezhebine (%95,6) bağlıdır. Geri kalan kısmının %3,7 Protestan, %0,7’si Katoliktir.
Eğitim: İzlanda’da eğitim düzeyi yüksektir. 7-15 yaşları arasında eğitim mecburî olup, okuma-yazma bilmeyen yoktur. İzlanda’da beş üniversite ve iki kolej bulunmaktadır.
Siyâsî Hayat
İzlanda’da 1944’te Cumhûriyet îlân edilmiştir. Cumhurbaşkanı dört yılda bir seçilmektedir. Biri 40 üyeli, diğeri 20 üyeli iki meclisi vardır ve her ikisinin de görev süresi dört yıldır. Üyeler seçim yolu ile tesbit edilirler.

İZLANDA-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İzlanda’nın büyük bir bölümü volkanik olup adadaki yanardağlar hâlâ faaldir. Bunların asyısı 200’ü bulmaktadır. En önemlisi 1490 metre yüksekliğindeki Heklâ’dır. İzlanda’nın kıyıları güneyde düz, öteki yerlerde girintili çıkıntılıdır. Kıyılarının uzunluğu 6000 km’den fazladır. Adanın bâzı bölümleri geçmişteki yanardağ püskürmelleri sonucu ortaya çıkmıştır. Lav ovalarıyla kaplıdır. Bu ovalarda yer yer jökül adı verilen buz kubbelerine rastlanır. Bunların en büyüğü Vatnapöhull 8500 km2yi bulan yüzölçümüyle Avrupa’nın en geniş buzuludur. Adada bol çağlayanlı birçok ırmak bulunmaktadır. Bunlar kısa ve ulaşıma elverişsizdir. Irmaklarından en önemlisi Tjorsa (210 km)dır. İzlanda’da çok sayıda krater gölü vardır. En önemlisi olan Thingvallavat Gölü120 km2 olup, 116 metre derinliktedir.
Adanın yanardağlarından sonra en önemli özelliği gayzerlerdir. Bu sıcak su kaynakları ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılır.
İklimi
İzlanda’nın bulunduğu enlem dâiresine karşı iklimi çok soğuk değildir. Golf Stream akıntısının etkisinde kalan adada yazlar nemli ve serindir. Kışlar ise çok yumuşaktır. Isı ortalaması başkent Reykjavik çevresinde kışın -1C°, yazın ise +11C° dir. Fakat kuzey bölgeleri daha soğuk olup, ısı ortalaması kışın -8°C civarındadır. Kuzey kesiminde haziran ayında güneş 18 gün süre ile hiç batmadan ufuk hattı üzerinde durur.
Yağış ortalaması ise başkent dolaylarında 865 mm, güneydoğuda ise 1710 mm’dir.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Bitki örtüsü adada çok azdır. Buzulların bulunmadığı kesimlerde otlaklar vardır. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden meydana gelmiştir. Büyük ve iri gövdeli kayın ağaçlarından meydana gelen ormanlar giderek azalmış, günümüzde yok denecek hale gelmiştir. Ormanların çok az oluşu ve iklim şartları adada yabani hayvanların bulunmamasına sebeb olmaktadır.
Mâdenler: Yer altı kaynakları bakımından fakir olan İzlanda’da alüminyum çıkar.

İZLANDA-TARİHİ

861 yılında Norveçliler tarafından keşfedilen adaya ilk kez 9 ve 10. yüzyılda Norveç’ten gelen Vikingler yerleşmişlerdir. Bu toplulukların önderleri birleşerek 930 yılında parlamentonun ilk örneği sayılabilecek Athing’i meydana getirdiler. İç anlaşmazlıklar sonucu bağımsızlığını kaybeden ada 1262 yılında Norveç’in egemenliği altına girdi. On dördüncü yüzyılda Norveç’in Danimarka’ya bağlanmasıyla, Danimarka’nın hâkimiyeti altına girdi. Danimarka önceleri adadan ticârî bakımdan faydalanmaktaydı. Daha sonra İzlanda’yı tamâmen idâresi altına aldı. 1551 yılında Protestanlığı zorla kabul eden İzlandalılar, 1662 yılında Danimarka kralına bağlılık yemini ettiler. On yedinci yüzyılda adada hastalık, kıtlık ve volkan püskürmeleri ortalığı kasıp kavurdu. 1838’de Reykjavik’te on üyeli bir meclis kuruldu. 1843’te de Althing yeniden teşkil edildi. 1904’te İzlanda’ya diplomasi dışında muhtariyet tanındı.
On dokuzuncu asırda ortaya çıkan milliyetçilik akımları sonucu 1918 yılında İzlanda, Danimarka’ya bağlı bir devlet hâline geldi. İkinci Dünyâ Savaşı sırasında stratejik bir değer kazanan İzlanda’yı korumak bahânesiyle İngiltere tarafından işgal edildi. Daha sonra 1941’de Amerikalılar burayı devraldı. 1941 yılında Althing, Danimarka ile bağlarını koparma kararı aldı. 1944 yılı Mayıs ayında halk oyuna sunulan yeni anayasa oylandıktan sonra 17 Haziran da Cumhûriyet îlân edildi. İzlanda 1949 yılında NATO’ya üye oldu.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov 11-12 Ekim 1986’da Reykjavik’te, nükleer silâhların sınırlandırılması görüşmelerinin başlatıldığı bir doruk toplantısı yaptılar.

İTALYA-EKONOMİ

İkinci Dünyâ Harbinden sonra, 1950’de başlayan büyük bir ekonomik gelişme ile başlıca sanâyi ülkeleri arasına girdi. 1979 yılından sonra ekonomisinde düşüşler görüldü. Bunun temelini % 7,6’lık bir işsizler ordusu ve % 21,2’lik enflasyon oranı meydana getiriyordu. İşgücünün % 48,6’sı sanâyi kesiminde çalışmaktadır.
Tarım: Çalışan nüfûsun % 18’i tarımla uğraşır, topraklarının % 31’i işlenebilir nitelikte, % 17’si ise mer’alıktır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, pirinç, sebze, üzüm, ve zeytindir. Üretim alanının % 37’sini kaplayan Kuzey İtalya, toplam üretimin yarısını verir. Dağlarda yaşıyanlar geçimlerini ormandan sağlar. Büyük vâdilerde oturanlar, tahıl, üzüm, meyva yetiştirirler. Po Ovasındaki yüksek taracada mısır tarlaları ve dutluklar vardır. Appeninlerin eteğinde buğday yetiştirilir. Güney İtalya tarımı verimsizdir. Üretim alanı işlenen toprakların %63’ünü kaplamasına rağmen toplam tarım üretiminin yarısını verir. Buralarda tarım alanları şu şekilde olur: Çıplak tarlalar, meyva bahçeleri, hem meyva hem tahıl yetiştiren tarlalar. Bu tarlalarda buğday ve bakla yetiştirilir.
İtalya tarımının özellikleri: Tahıl tarım üretiminin %22’sini, ağaç yetiştiriciliği % 24’ünü teşkil eder. Sanayi bitkisi olarak tütün ve keten yetişir. İtalya’nın birçok yerlerinde toprak zayıf ve suyun az olmasına rağmen ekim sürekli yapılmaktadır. İtalya tarımda genel olarak buğday ve mısır yetiştirir. Avrupa’nın en büyük pirinç üreticisidir. Zeytinyağı üretiminde dünya birincisidir. Bütün bunlara rağmen besin maddesi bakımından İtalya kendi ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.
Hayvancılık: İtalya’da hayvancılık toprak genişliğine göre gelişmiş sayılır. Ülkede sığır, keçi, koyun beslenir. Dağların yüksek kesimlerinde sığır beslenir. Süt endüstrisi çok gelişmiştir. Dünyaca ünlü peynir elde edilir. Ülkenin hayvânî protein ve yağ ihtiyacı karşılanır. Dağların alçak kesimlerinde nadasa bırakılan yerlerde koyun beslenir.
Sanâyi: Nüfûsun % 36’sının çalıştığı, sanâyi ve yatırımların çoğunluğu kuzeyde yoğunlaşmıştır. Başlıca sanâyiler dokuma (özellikle ipek), kimyâ, makina, motorlu araçlar, petrol işleme ve gıda alanlarıdır. Motorlu araç sanâyiinde Fiat otomobil sanayii dünya çapında bir üne sahiptir. Büyük bir iş gücü istihdam eder. Besin sanâyii makarna ve konserve dalında çok gelişmiştir. İtalya sanâyiinde genellikle hammadde ve enerji kaynakları zayıftır. Bu açık, ithâlâtla kapatılır. Son zamanlarda çıkarılan tabiî gazın sanayi bölgelerine dağıtılması ile Alplerde hidro elektrik santrallerinin kurulması enerji açığını büyük ölçüde kapatmıştır. Ulaşım güçlükleri sanâyii olumsuz yönde etkilemektedir.
Ticâret: Dış ticâret tablosu İtalyan ekonomisinin eğilimlerini yansıtır. Pamuk, ham petrol, yün, demirli madenler gibi hammaddeler ithâlâtın % 50’ye yakın kısmını meydana getirir. İhrâcâtın % 40-42’sini ise makina, tesviye edilmiş petro-kimyâ ürünleri, pamuklu sun’î dokumalar ve otomobillerden meydana gelir. Yani hammadde olarak alınır işlenir, mâmul hale getirilir ve satılır. İtalya’nın ihraç ettiği diğer mallar ayakkabı, daktilo makinaları, zeytinyağı ve zeytindir. İthal ettiği malları ise başta petrol olmak üzere mâdenler, buğday ve ettir. İtalyan deniz filosu, dünyânın en büyük filolarından biridir. İtalyan ticâreti ile deniz yolu taşımacılığı arasında sıkı bir bağ mevcuttur. İtalyan ödemeler dengesindeki açık, turizm sektörü sâyesinde kapatılmaktadır. Turizm sektörü çok gelişmiştir. Birçok turistik tesise sâhib olan İtalya, târih ve kültür eserleri bakımından zengindir. Târih boyunca birçok gelişme ve yeniliklere sahne olan İtalya turistler için câzip bir ülkedir. Bir AET üyesi olarak ticaretinin büyük kısmını AET üyesi olan ülkelerde, ABD ve Suudi Arabistan ile yapar.
Ulaşım: İtalya da 302.403 km karayolu bulunur. Demiryollarının uzunluğu ise 19.559 km olup, bunun sadece 7395’i elektrikli değildir. İtalyan Hava Yolları dünyânın her yanına sefer yapmaktadır. Ülkede 21 milletlerarası, 32 millî ve 75 kulüp havaalanı vardır.
Deniz ticâret filosu 11.867.300 gross ton kapasiteli 2620 gemiden meydana gelmiştir. Önemli limanları Genova, Venedik, Trieste, Toranto Napoli ve La Spezia’dır.

İTALYA-SOSYAL HAYAT VE HALK

İtalya’nın nüfûsu 57.158.000’dir. İtalya’da nüfus artışı bir mesele hâline gelmiştir. Çünkü doğum oranı çok yüksektir. İtalya’dan dış ülkelere büyük bir göç vardır. Yarım asırda 7 milyon kişi dış ülkelere göç etmiştir.
İtalya on bir bölgeden meydana gelmiştir. Bu bölgelerin hepsi, hattâ şehirlerde ayrı ayrı lehçeler kullanılmaktadır. Bu bölgelerden birinde yaşayan öteki bölgelerdekilerle hiç anlaşamazlar. Dilbilimcilerine göre İtalya’da 50 lehçe bulunmaktadır. Resmî olarak Floransa lehçesi kullanılmaktadır. Okullarda da bu dil öğretilir ve kullanılır.
Eğitim: İtalya’da 6 ile 14 yaş arasında temel eğitim mecburî ve ücretsizdir. Bu eğitimden sonraki lise ise beş yıldır. Ülkede 288’e yakın Üniversite bulunmaktadır. Yüksek öğretim paralıdır.
Din: Halkın büyük bir kesimi Hıristiyanlığın Katolik mezhebine mensuptur. Çok az miktarda Protestan ve Mûsevî bulunmaktadır.
Spor: İtalya’da spor çok gelişmiş, futbol millî bir spor hâline gelmiştir. Günümüzde İtalya’da futbolla ilgilenen 7342 spor kulübü ve bu kulüplere mensup 9750 takım resmî maçlara katılmaktadır. Bu takımlarda 205.430 futbolcu yer almaktadır. İtalyanlar futbolun yanında atletizm, boks, eskrim, binicilik gibi birçok spor dalında başarılar göstermişler, dünya spor sahasında söz sahibi olmuşlardır.
Siyâsî Hayat
1948 Anayasasına göre İtalya her biri beş yıl süre ile seçilen iki meclisin (Temsilciler ve Senato) yasama yetkisine sâhip bulunduğu demokratik bir Cumhûriyettir. Temsilciler Meclisinin 630, Senatonun 325 üyesi vardır. Devlet Başkanı yedi yıl süre ile bu iki meclis tarafınan seçilir. Ülke yirmi bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler bir ölçüye kadar kendi içinde özerktir. Ayrıca kendi yönetimlerine sahip beş ana bölge vardır. Kurulan koalisyon hükümetleri uzun zaman devam etmemekte sık sık seçime gidilmektedir.

İTALYA-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İtalya’nın eski çağlarında yaşayan insanlar hakkında, çok az bilgi vardır. M.Ö. 500’lerde İtalya’da dört belirgin medeniyet mevcuttu. Kuzeyde Keltler, orta bölgede Etrüskler, iç ve dağlık bölgelerde Romalıların da dahil oldukları birçok kabileler, Napoli’den Sicilya’ya kadar olan bölgelerde de Rum azınlıklar vardı. Roma Cumhûriyetinin kuruluş tarihi geleneksel olarak M.Ö. 595 kabul edilmiştir. Bu yıl son Roma kralının sürgün edildiği târihtir. Daha sonra kabileler arasında sürdürülen çatışmalardan faydalanan Roma, bağımsızlığını garanti altına aldı.
M.Ö. 49’da Sezar Galyalılara tam yurttaşlık hakkı verdi. Roma İmparatorluğu giderek gelişti. Üçüncü yüzyılda bütün yarımadaya hakim oldu. Daha sonra aynı yüzyılda barbarların saldırılarına maruz kalan imparatorluk merkezi, Roma’dan Milano’ya taşındı. Costantinos zamanında ise merkez İstanbul’a alındı.
Galya’yı ve öteki eyâletleri kaybeden Batı Roma İmparatorluğunun elinde yalnız İtalya kaldı. Doğu Roma İmparatoru Zenon, Ostrogotları İtalya’yı yönetmekle görevlendirince, dört yıl süren savaşlar sonunda Ostrogotlar İtalya’ya hâkim oldular ve Ostrogot kralı İtalya’nın mutlak kralı oldu. Bu dönemden sonra Papalık iktidârı gelişti. 451 yılında Kuzey İtalya, Avrupa Hunlarının istilasına uğradı. Roma istiladan Papa’nın ricâları üzerine kurtuldu ve 6. yüzyılın sonlarına kadar siyâsî hâkimiyet Papalığın elinde kaldı.
774 yılında Napoli, Gueta ve Amalfi, Müslümanların akınlarına mâruz kaldı. Müslümanlar Sicilya’yı fethetti. Şarlman’ın ölümü üzerine derebeylik ve siyâsî parçalanmalar oldu. Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak isteyen Otto (938-1002) başkenti tekrar Roma’ya taşıdı. Papalık-İmparatorluk mücâdelesi tekrar başladı. Papa ile imparatorlar arasındaki savaştan faydalanan kuzey ve orta İtalya şehirleri bağımsızlıklarını îlân ettiler.
On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Cenova, Floransa, Venedik ve Milano gibi şehirler küçük ama, birer güçlü devlet olarak ortaya çıktıktan sonra, İtalya ekonomisine egemen oldular. On beşinci yüzyılın başlarında Avrupa’da başlayan Rönesansın etkisi İtalya’da görüldü. Bu asrın ortalarında İtalya toprakları üzerinde Osmanlı akınları başladı ve Osmanlılar 1480’de Otranto’yu aldılar.
1494-1559 yılları arasında İtalya’da siyâsî zayıflama ve parçalanma savaşlara yol açtı. İtalya, Avrupa hâkimiyetini ele geçirmek isteyen Fransa ve Avusturya hânedânının savaş alanı oldu. Bu savaş da İtalya’yı büyük ölçüde etkiledi.
İtalya’da 17. yüzyıldan sonra gerileme dönemi başladı. Napoli Krallığı ve Sicilya güçsüzleşti. 1796 yılında Napolyon önderliğindeki Fransızlar, İtalya’yı işgal etti. Fransız hâkimiyeti 20 yıl gibi kısa bir dönem sürdü. Bu dönemde ülke aynı yönetim altında birleşti. Kısa bir zaman için kuzeyde İtalya Krallığı kuruldu. 1815 yılındaki Viyana kongresinde eski düzen yeniden sağlandığı sıralarda Birleşmiş bir İtalya düşünceleri fikirlerde idi. 1866’da Venedik 1870’te Roma’nın katılması ile, İtalya sonunda bir Krallık hâline geldi. Ancak, anlaşmazlıklar tamâmen giderilememiş Kuzey-Güney ve bölgeler arası anlaşmazlık ve çekişmeler devam ediyordu.
1882’de Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın yanısıra üçlü ittifâka ve 1915’te müttefiklerle birlikte Birinci Dünyâ Savaşına girdi. Uzun mücâdelelerden sonra Avusturya toprakları üzerindeki emeline kavuşan İtalya, savaştan sonra yapılan anlaşmalardan memnun olmadı. Savaştan siyasî ve ekonomik olarak çok kötü çıkan İtalya’da, diktatör Mussolini 1922’de zorla kendini kabul ettirdi. Mussolini 1935-1936’da Etiyopya’yı işgal etti. Nazi Almanyası ile ittifâka girdi. 1943 yılına kadar Mussolini’nin diktatörlüğü bir baskı ve silâhlanma dönemi olarak geçti.
İtalya 1940’ta İkinci Dünyâ Savaşına girdi. İtalyanlar bütün cephelerde yenilgiye uğradılar. Daha sonra Almanya’ya savaş îlân ettiler. İtalya Naziler tarafından işgal edildi. Nazilerin teslim olmasından sonra (1945) İtalya savaştan büyük zarar görmüş olarak çıktı.
1946 yılında yapılan referandumla, Monarşi ortadan kaldırıldı. Yeni bir Demokratik Cumhuriyet kuruldu. 1949 yılında NATO’nun kurucu üyesi olan İtalya, 1958’de AET’ye girdi. Yaklaşık 30 yıldır çeşitli koalisyonlarla İtalya’yı idâre etmiş olan Hıristiyan Demokrat Parti ve İtalyan Sosyalist Parti 1992 seçimlerinde büyük oy kaybına uğradı. Aynı senenin Mayıs ayında istifa ile boşalan cumhurbaşkanlığına parlamento Oscar Lugi Scoifaro’yu seçti. Ardından yeni bir koalisyon hükûmeti kuruldu.

İTALYA-TARİHİ

İtalya’nın eski çağlarında yaşayan insanlar hakkında, çok az bilgi vardır. M.Ö. 500’lerde İtalya’da dört belirgin medeniyet mevcuttu. Kuzeyde Keltler, orta bölgede Etrüskler, iç ve dağlık bölgelerde Romalıların da dahil oldukları birçok kabileler, Napoli’den Sicilya’ya kadar olan bölgelerde de Rum azınlıklar vardı. Roma Cumhûriyetinin kuruluş tarihi geleneksel olarak M.Ö. 595 kabul edilmiştir. Bu yıl son Roma kralının sürgün edildiği târihtir. Daha sonra kabileler arasında sürdürülen çatışmalardan faydalanan Roma, bağımsızlığını garanti altına aldı.
M.Ö. 49’da Sezar Galyalılara tam yurttaşlık hakkı verdi. Roma İmparatorluğu giderek gelişti. Üçüncü yüzyılda bütün yarımadaya hakim oldu. Daha sonra aynı yüzyılda barbarların saldırılarına maruz kalan imparatorluk merkezi, Roma’dan Milano’ya taşındı. Costantinos zamanında ise merkez İstanbul’a alındı.
Galya’yı ve öteki eyâletleri kaybeden Batı Roma İmparatorluğunun elinde yalnız İtalya kaldı. Doğu Roma İmparatoru Zenon, Ostrogotları İtalya’yı yönetmekle görevlendirince, dört yıl süren savaşlar sonunda Ostrogotlar İtalya’ya hâkim oldular ve Ostrogot kralı İtalya’nın mutlak kralı oldu. Bu dönemden sonra Papalık iktidârı gelişti. 451 yılında Kuzey İtalya, Avrupa Hunlarının istilasına uğradı. Roma istiladan Papa’nın ricâları üzerine kurtuldu ve 6. yüzyılın sonlarına kadar siyâsî hâkimiyet Papalığın elinde kaldı.
774 yılında Napoli, Gueta ve Amalfi, Müslümanların akınlarına mâruz kaldı. Müslümanlar Sicilya’yı fethetti. Şarlman’ın ölümü üzerine derebeylik ve siyâsî parçalanmalar oldu. Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak isteyen Otto (938-1002) başkenti tekrar Roma’ya taşıdı. Papalık-İmparatorluk mücâdelesi tekrar başladı. Papa ile imparatorlar arasındaki savaştan faydalanan kuzey ve orta İtalya şehirleri bağımsızlıklarını îlân ettiler.
On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Cenova, Floransa, Venedik ve Milano gibi şehirler küçük ama, birer güçlü devlet olarak ortaya çıktıktan sonra, İtalya ekonomisine egemen oldular. On beşinci yüzyılın başlarında Avrupa’da başlayan Rönesansın etkisi İtalya’da görüldü. Bu asrın ortalarında İtalya toprakları üzerinde Osmanlı akınları başladı ve Osmanlılar 1480’de Otranto’yu aldılar.
1494-1559 yılları arasında İtalya’da siyâsî zayıflama ve parçalanma savaşlara yol açtı. İtalya, Avrupa hâkimiyetini ele geçirmek isteyen Fransa ve Avusturya hânedânının savaş alanı oldu. Bu savaş da İtalya’yı büyük ölçüde etkiledi.
İtalya’da 17. yüzyıldan sonra gerileme dönemi başladı. Napoli Krallığı ve Sicilya güçsüzleşti. 1796 yılında Napolyon önderliğindeki Fransızlar, İtalya’yı işgal etti. Fransız hâkimiyeti 20 yıl gibi kısa bir dönem sürdü. Bu dönemde ülke aynı yönetim altında birleşti. Kısa bir zaman için kuzeyde İtalya Krallığı kuruldu. 1815 yılındaki Viyana kongresinde eski düzen yeniden sağlandığı sıralarda Birleşmiş bir İtalya düşünceleri fikirlerde idi. 1866’da Venedik 1870’te Roma’nın katılması ile, İtalya sonunda bir Krallık hâline geldi. Ancak, anlaşmazlıklar tamâmen giderilememiş Kuzey-Güney ve bölgeler arası anlaşmazlık ve çekişmeler devam ediyordu.
1882’de Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın yanısıra üçlü ittifâka ve 1915’te müttefiklerle birlikte Birinci Dünyâ Savaşına girdi. Uzun mücâdelelerden sonra Avusturya toprakları üzerindeki emeline kavuşan İtalya, savaştan sonra yapılan anlaşmalardan memnun olmadı. Savaştan siyasî ve ekonomik olarak çok kötü çıkan İtalya’da, diktatör Mussolini 1922’de zorla kendini kabul ettirdi. Mussolini 1935-1936’da Etiyopya’yı işgal etti. Nazi Almanyası ile ittifâka girdi. 1943 yılına kadar Mussolini’nin diktatörlüğü bir baskı ve silâhlanma dönemi olarak geçti.
İtalya 1940’ta İkinci Dünyâ Savaşına girdi. İtalyanlar bütün cephelerde yenilgiye uğradılar. Daha sonra Almanya’ya savaş îlân ettiler. İtalya Naziler tarafından işgal edildi. Nazilerin teslim olmasından sonra (1945) İtalya savaştan büyük zarar görmüş olarak çıktı.
1946 yılında yapılan referandumla, Monarşi ortadan kaldırıldı. Yeni bir Demokratik Cumhuriyet kuruldu. 1949 yılında NATO’nun kurucu üyesi olan İtalya, 1958’de AET’ye girdi. Yaklaşık 30 yıldır çeşitli koalisyonlarla İtalya’yı idâre etmiş olan Hıristiyan Demokrat Parti ve İtalyan Sosyalist Parti 1992 seçimlerinde büyük oy kaybına uğradı. Aynı senenin Mayıs ayında istifa ile boşalan cumhurbaşkanlığına parlamento Oscar Lugi Scoifaro’yu seçti. Ardından yeni bir koalisyon hükûmeti kuruldu.

İSVİÇRE-EKONOMİ

İsviçre ekonomisinin temelini tarıma dayalı besin endüstrisi, kimyâ ve ilâç endüstrisi meydana getirir. Bunun yanında hayvancılık büyük önem taşır.
Tarım: İsviçre’de tarıma elverişli topraklar genellikle üstünde çalışılamayacak kadar yüksektir. Topraklarının %6’sı ekilebilmektedir. Halkın ise % 6’sı tarımla uğraşır. Başlıca yetiştirilen önemli ürünleri patates, çavdar ve mısırdır. Bağcılık gelişmiştir. Göl kıyılarında ve dağ eteklerinde meyvecilik yapılır. En çok yetiştirilen meyveleri elma, üzüm, armut, erik ve kirazdır.
Hayvancılık: İsviçre’de hayvancılık ekonomide büyük yer tutar. Topraklarının yarısı otlaklardan ve sürekli yeşeren çayırlardan meydana geldiği için hayvancılık açısından çok değerli bir tabiî kaynaktır. Yüksek bölgelerde keçi ve koyun yetiştirilir. Asıl hayvancılık alanında çalışmalar sığır ve inek gibi kesim ve süt hayvanları yetiştirmek için yapılır. Elde edilen süt miktarı yaklaşık 3.650.000 ton, peynir üretimi ise 129.000 tondur. Peynir sektörü dünyaca ünlüdür. Süt mamullerinden sayılan çikolatada dünyâ çapında söz sâhibidir.
Sanâyii: İsviçre’de iş gücünün % 40’ı sanâyi kesiminde çalışmaktadır. Ülkede çelik sanâyi gelişmiştir. Bu amaçla dışarıdan demir filizi alır. Makina, lokomotif, türbün gibi ağır sanâyi ürünleri imal edilir. Elektrikli makinalar, bilimsel ve optik araç üretimi ülke sanâyiinde önemli bir yer tutar. Kimyâ ve ilâç sanâyii de çok gelişmiştir. Saatçilik ülkenin ünlü bir sanâyi dalıdır. İsviçre saatleri dünyâca ünlüdür. Sanâyi üretiminin % 90’ı ihraç edilir.
Ticâret: Sanâyi ürünlerinin büyük bir kısmı ihraç edilir. İhraç ettiği mallar arasında elektrikli motorlar, makina, lokomotif, türbün, dokuma ürünleri, süt mamülleri, saat, çikolata, ilâç ve kimyâ ürünleri gelir. İsviçre dünyânın mâlî hayâtında önemli rol oynayan büyük bankacılık merkezidir. İsviçre halkının % 10’u bankacılıkla uğraşır. İsviçre bankacılık ve sigortacılık kaynağından büyük gelir sağlar. Diğer önemli gelir kaynağını ise turizm teşkil eder. İsviçre yaz kış bütün yıl boyunca turist akınına uğrar. İthal ettiği maddelerin başında petrol gelir. Bunu diğer sanâyi ham maddeleri ve besin maddeleri tâkip eder.
Ulaşım: İsviçre’de 64.855 km karayolu bulunmaktadır. Bunun 1.057 km’si milletlerarası karayolu şebekesine bağlıdır. Demiryollarının toplam uzunluğu 4991 km’dir. Bunun dışında 830 km özel hatlar bulunmaktadır. Hava ulaşımı 1931 yılında kurulmuş olan Swissair ile sağlanır. Deniz ticâret filosu 30 gemiden meydana gelmiş olup, 294.304 gross ton yük kapasitelidir. En önemli limanı Basel’dir.

İSVİÇRE-SOSYAL HAYAT VE HALK

Nüfûsu 6.911.000 olup, nüfûsun büyük bir kısmı şehirlerde ve yayla bölgesinde yoğunlaşmıştır. Önemli şehirleri Bern, Zürich, Basel ve Cenevre’dir. Hâlâ kantonlarda ve köylerde çok belirgin âdet, gelenek ve dil ayrılıkları görülür. İsviçre’de resmî dil olarak dört dil kullanılır. Halkın % 65’i Almanca, % 18’i Fransızca,% 12’si İtalyanca, % 1’i Romanş dillerini konuşur.
Dîni: Halk Hıristiyan olup, % 49,4’ü Katolik, %47,8’i Protestandır.
Eğitim: İsviçre’de eğitim düzeyi çok yüksektir. Okuma-yazma oranı % 100’dür. 6 ile 14 yaş arasında öğretim mecburîdir. Ülkede 25 değişik eğitim sistemini kantonlar yönetimi kontrol eder. İsviçre’de 8 üniversite ve 2 teknik kolej vardır. Üniversitelerinden 7 tânesi dünyâca meşhur olup, çeşitli ülkelerden gelen talebeler bu okullarda eğitim görmektedir.
Siyâsî Hayat
İsviçre’de hâlen yürürlükte olan Anayasa 1848’de yürürlüğe girmiştir. Anayasaya göre İsviçre 20 egemen, 6 yarım kantondan meydana gelmiştir. Federal meclis 44 üyeden meydana gelen bir devlet konseyi ile, doğrudan doğruya halk tarafından seçilen 200 üyeli bir millî konseyden müteşekkildir. Devlet konseyine hâkim kantonlar ikişer, yarım kantonlar birer üye gönderirler. Federal Konsey, Federal Meclis tarafından 4 yıl için seçilmiş 7 üyeden meydana gelir. Federal Konseyin üyeleri olan konfederasyon başkanı ve başkan yardımcısı her yıl Federal Meclis tarafından seçilir.

İSVİÇRE-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İsviçre Avrupa’nın en dağlık ülkesidir. Toprakların 3/4’ü dağlarla kaplıdır. Kuzeybatı Fransa sınırı boyunca uzanan Jura Dağları ülkenin güney kesimini kaplayan Alplerden Mitteland yaylasıyla ayrılır. İsviçre Alpleri, Mont-Blanc’dan Ortlere kadar uzanan orta kesimini içine alır. Ülkenin büyük kısmını meydana getiren güney bölümü Bern Alpleri, Pennine Alpleri, Lepontine Alpleri ile doğudaki Rehetia Alplerinden müteşekkildir. En yüksek tepeler Pennine Alplerinde yer alan Mente Rosa ve Matterhorn (4478 m) tepeleridir. Bern Alplerinde en yüksek tepeler Finsteraarrhorn (4274 m) ile Jungfrau (4166 m)dur.
İsviçre yüksek yaylası, Alplerle Jura Dağları arasında kalan yayladır. Bu yayla 1000 m yüksekliktedir. İsviçre Tepeleri diye de anılır. Bu yayla çayırlar ve kozalaklı ağaç ormanlarıyla kaplıdır.
Avrupa’nın iki büyük akarsuyu İsviçre Alplerinden doğar. Ren Nehri, Knostanz Gölüne akan iki pınardan kaynaklanır. Rhone’ni kaynağı ise güneybatıdaki buzullardır. Ticino Nehri güneye akar. İsviçre’de çok sayıda göl vardır. Bunların en büyüğü Almanya ve Avusturya’ya sınır olan Konstanz Gölüdür. Diğer önemli gölleri ise Zürich, Lulerne, Neuchatel ve Leman’dir.
İklim
İsviçre’nin iklimi çok değişiktir. Rhetia Alplerinde hava kuru ve açık olmasına rağmen, Ticino Kantonun’da nemli bir sıcaklık, Magiore ve Lugarna Göllerinde ise Akdeniz iklimi hüküm sürer. Dağların yüksek tepeleri yıl boyunca karla örtülü kalır. İklim genellikle mutedildir. Ticinoso kantonu dışında bütün kantonlarda kış sıcaklık ortalaması 0°C’nin altındadır. Yaz aylarında ise ısı ortalaması 27°C’ye kadar çıkmaktadır.
Tabiî Kaynakları
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ülke topraklarının % 23’ünü ormanlar meydana getirir. Ormanların % 70’i kozalaklı ağaçlarla, geri kalan kısmı geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Ormanlarda meşe, kayın, ceviz, çam ve kestane ağaçları vardır. Ormanlar İsviçre’nin kereste ihtiyacının yarısını sağlar. Yüksek Alp yamaçlarında dağ keçisi, tavşan, dağ sıçanı ve av kuşları yaşar.
Mâdenler: Yeraltı kaynakları bakımından İsviçre fakirdir. Ülkede önemsiz birkaç kömür yatağı vardır. Yalnız tuz yatakları önemlidir.

İSVİÇRE-TARİHİ

Bugün İsviçre denilen Helvetia’da yaşayan Kelt kabilelerin M.Ö. 58 yılında Roma İmparatoru Julius Caesar’a yenilmeleriyle ülke beş asır boyunca Roma İmparatorluğunun bir bölümü sayılmıştır. M.S. 5. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Burgondlar, Jura’nın Cenevre Gölünün iki yanına yerleştiler. Almanlar ise Ren ile Aşağı Aar havzasına yerleşerek bölgeyi Germenleştirdiler. Bölge sonra Roma Germen İmparatorluğuna katıldı. On birinci yüzyıldan itibaren feodal devletler kurulmaya başlandı. On üçüncü yüzyılda da Habsburglar Sülâlesi orta ve batı İsviçre’ye hâkim oldu. 1291’de üç kanton Schwyzuri Nidwalden birleşerek Habsburglara karşı bir savunma ittifâkı kurdular. Böylece İsviçre Konfederasyonu (adını birleşen kantonların en büyüğü olan Schwzy’den aldı) doğdu. Daha sonraki yüzyıllarda İsviçreliler Habsburglara karşı bağımsızlığı savunmak için birçok kere silâhla saldırdılar. On dördüncü yüzyılda Luzirn, Zürich, Glaruszug ve Bern ilk kurulan üç kantonla birleştiler. 1481’de birliğe Fribourg, Solothurn, 1501’de Basel, 1513’de Appenzell katıldı. Askerî gücünü geliştiren İsviçre tarafsızlık politikasını benimsedi. Reform sırasında kantonlar arası çatışmada Protestanlar yenildi. 1648’de Vestfalya Antlaşmasıyla İsviçre’nin bağımsızlığı resmen kabul edildi. Napolyon savaşları sırasında Fransızlar ülkeyi işgal etti (1798). Napolyon kantonları birleştirerek bir federasyon hâline getirip Helvet Cumhûriyetini kurdu. Napolyon’un yenilmesinden sonra kantonlar birliği bozulmadı. 1815 Viyana Kongresinde İsviçre’nin tarafsızlığı kabul edildi. 1847’de ülkede bir iç savaş patlak verdi. Bâzı kantonlar bir konfederasyon kurulmasını istiyordu, bâzıları ise değişikliğe gerek görmüyordu. Yapılan savaşlarda konfederasyondan yana olanlar kazanınca, 1848’de İsviçre Konfederasyonu kuruldu. İsviçre, Birinci ve İkinci Dünyâ Savaşlarında da tarafsızlığını korudu. Herhangi bir bloka bağlanmamıştır. Buna da sebep dünyânın bütün devletlerinin, devlet adamlarının İsviçre bankalarında açmış olduğu sırdaş hesaplar olmuştur. 1978 yılında yapılan bir referandumla yeni bir kanton kurulması için karar alındı ve 1 Ocak 1979’da Jura Kantonu kuruldu.

İSVEÇ-EKONOMİ

Yarısı çam ormanlarıyla kaplı olan, verimli su gücüne, demir filizine, uranyuma ve diğer minerallere sahip olan İsveç çok yönlü bir hammadde ve onun işlenmesini sağlayan bir sanâyiye sâhiptir.
Tarım: İsveç’te tarım yapılabilen alanlar toplam arazinin % 9’undan ibârettir. Fakat ülkenin besin ihtiyâcının % 90’ını bu topraklardan karşılamaktadır. Nüfûsun % 7’si tarımla uğraşmaktadır. Tarım alanları az olmasına rağmen modern teknikler uygulandığı için, en yüksek verim elde edilir. İsveç’te tahıl üretiminin başında yulaf gelir. Yetiştirdiği ürünler arasında, çavdar, buğday, arpa, patates ve pancar ön sırayı alır.
Hayvancılık: İsveç topraklarının % 2’sinden azı otlaktır. Hayvancılık devlet tarafından desteklenmektedir. Yetiştirilen hayvanlarla ülkenin et, süt, tereyağ, peynir ve yumurta ihtiyacı karşılanmaktadır. Balıkçılık kıyılarda ve göllerde yapılır. Önemli bir gelir kaynağıdır.
Sanayi: İsveç’in sanâyi kalkınması mâden kaynaklarına dayanır. Çok bol ve çeşitli mâden kaynaklarının başlıcası demir yatakları olup, dünyâ demir üretiminin % 25’ini İsveç sağlar. Ayrıca ülkede manganez, altın, bakır, gümüş ve kömür çıkar. Yeşil altın olarak bilinen ormanlar kereste ve kağıt hamuru ihtiyâcını karşılar. Ülkenin nehirlerinden elde edilen elektrik enerjisi, ülkenin sanâyii için gerekli olan enerjiyi sağlar.
İsveç’in belli başlı sanayi ürünleri, makina, taşıt araçları, gemi inşâası (dünyâ üretiminde üçüncü), elektronik donanım, telefon, uçak, harp araçları, lokomotif, bilyalı yataklardır. Bütün bu sanâyi fabrikaları özellikle başşehir Stockholm ve Göteburg çevresinde yoğunlaşır. Malmö’da dokumacılık, Örebro’da dericilik, Helsingborg’da kauçuk sanayi gelişmiştir. Ülke mobilya, porselen ve camcılık açısından milletlerarası bir üne sâhiptir. Ülke işgücünün % 29’u ağır sanâyi ve mâdencilik kesiminde çalışmaktadır.
Ticâret: İsveç özellikle besin maddesi (meyve ve tahıl), yağ, hammaddeler (kömür, krom, manganez, petrol, tuz, potas, kauçuk, yün ve pamuk vb.) alır. İhraç ettiği ürünler arasında kereste, kağıt hamuru, demir filizi, makina, çeşitli âletler, kibrit, kağıt, motorlu taşıtlar, silâh ve gemi bulunur. Ticâret yaptığı ülkelerin başında Norveç, İngiltere, Batı Almanya ve ABD gelir.
Ulaşım: Ülkede karayollarının uzunluğu 184.094 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 12.005 km olup, bunun 11.377 kilometresi devlete âittir. 7583 kilometresinde elektrikli trenler çalışır. Hava ulaşımını ise İskandinavya hava yolları ile sağlamaktadır.
Deniz ticâret filosunda 3,76 milyon gross tonluk 502 gemi bulunur. En büyük limanları Stockholm ve Göteborg’dur.

İSVEÇ-SOSYAL HAYAT VE HALK

İsveç nüfûsu 8.673.000’dir. Nüfûsun hemen hemen bütün kısmı Germen asıllıdır. Nüfûsun 9 83’ü şehirlerde geri kalanı köylerde yaşar. İsveç’te km2ye 19 kişi düşer. Başlıca şehirleri Stockholm, Göteburg, Malmö ve Upsala’dır.
Dîni: Halkın yaklaşık % 90’ı Protestandır. Protestanlık devletin resmî dîni sayılmaktadır.
Eğitimi: İsveç’te 7 ile 16 yaş arasında eğitim mecbûrîdir. Okur-yazar oranı yaklaşık % 100’dür. Altı tane üniversite vardır. Bunlardan en önemlisi olan Upsala üniversitesi eski târihlerde kurulmuştur.
Siyâsî Hayat
İsveç, Anayasaya dayalı bir Monarşi ile yönetilmektedir. Kral sınırlı yetkilere sahiptir. Yürütme yetkisi bakanlar kurulunca kullanılır. İsveç Parlamentosu “Riksdag” 349 üyeli bir tek meclisten meydana gelir. Parlamento üyeleri her üç yılda bir yapılan seçimlerle seçilir. İsveç mahallî idare olarak 278 belediyeye bölünmüştür. Bu belediyeler 24 ayrı bölgede toplanır.

İSVEÇ-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İsveç, İskandinav Yarımadasının 5/8’ini kaplar. İnce, uzun bir ülkedir. Kuzey kesimi kutup çemberinin içinde kalır. İsveç, İskandinav Yarımadasının güneyini kaplayan bir ırmaklar ve göller bölgesidir. Ülkede irili ufaklı 96.000 kadar göl vardır. İsveç’in kuzeybatısı dağlıktır. Kjölen Dağları ve İskandinav Alplerinin doğu yamaçları bu kesimdedir. Kjölen Dağları üzerinde İsveç’in en yüksek tepesi olan Kebneka (2123 m) bulunur. Kuzey bölgesi birçok ırmakla doludur. Bu ırmaklar güneyde Bothnia Körfezine dökülürler. Başlıca ırmakları; Klar, Une, Angerman, Dal, İndals, Pite, Lule, Kalij, Torne ve Skellette’dir. Kjölen Dağlarının yüksek yamaçlarında yüzlerce küçük buzul ovaları vardır. Norland Bothnia Körfezinde Kjölen Dağlarına kadar kat kat sıralanmış bir yayla dizisi bulunur. Büyük göller bölgesini birçok göl meydana getirmiştir. Bu göllerden en büyüğü 5545 km2lik Vanern Gölüdür. Diğer önemli gölleri ise Vattern, Jalmar ve Malar’dır. Kumsal sâhili olan Czania dışında İsveç kıyıları çoğunlukla kayalık ve küçük adalarla doludur. Baltık Denizinde bulunan Scania, Gotland ve Oland adaları tortul asıllı engebesiz ve düz topraklardan meydana gelmiştir.
İklim
İskandinav Dağlarının Atlas Okyanusu etkisinden koruduğuİsveç’in iklimi serttir. İklim güney ve kuzeyde iki ayrı karakter taşır. Güney yarıda Orta Avrupa iklimi, Kuzey yarıda ise Doğu Avrupa iklimi hâkimdir. Doğu bölümü Sovyetler Birliği yönünden gelen soğuk rüzgârların etkisi altındadır. Bu bölgede kış mevsimi uzun, yaz mevsimi kısadır. Kuzeyde yıllık ısı ortalaması +3, güneyde ise +7°C dir. En kuzeyde Ocak ayı -15°C, Haziran ayında ise +12°C dolayındadır. Yıllık yağış ortalaması güneybatıda 600 mm, kuzeyde ise 400 mm arasındadır.
Tabiî Kaynakları
Bitki örtüsü: İsveç’in yarısından fazlası % 55’i ormanlarla kaplıdır. Sık orman bölgelerinde en çok yetişen ağaç; gürgen, çam, ladin ve huş türleridir. Güneyde kışın yapraklarını döken orman ağaçları mevcuttur. Kuzeyde yüksek arazide orman bölgesi sona erip yerini kırlara ve açık alanlara bırakır. Lapland bölgesinde kutup bitkileri vardır. Bunlar bodur kayın ağaçları, seyrek çalılar ve tundralardır.
Mâdenler: İsveç mâden kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Özellikle demir filizi ilk sırayı alır. Bakır ve çinko bakımından zengin olan İsveç’te ayrıca altın, gümüş, volfram, nikel ve kömür yatakları bulunur.

İSVEÇ-TARİHİ

İsveç’e ilk insan yerleşmeleri, eldeki belgelere göre M.Ö. 800 yıllarında İsveç’in güney ucunda görülmüştür. İlk İsveçliler zamanla kuzeye doğru yayılmaya başlamışlardır. Sonraları ticâret yapmak için Akdeniz’e açılmışlar, Romalılarla ticârî ilişkiler kurmuşlardır. İsveç’in adı Svear kabilelerinden gelir. Ülkenin başlangıç târihinde ülkenin güneyinde yerleşmiş olan Gotarlarla Svearlar arasında uzun süreli çatışmalar olmuştur. Svearların Gotarları Brevalla’da yenmesiyle İsveç Krallığı kurulmuştur. İsveç’e M.S. 4. yüzyıldan başlayarak bâzı Germen kabileleri göç etmişlerdir. Dokuzuncu yüzyılda İsveç kralları Normanların Batı Avrupa’ya yaptıkları akınlara katıldılar. Ama asıl gâyeleri doğuda bir takım topraklar elde etmekti. Doğuya yönelen İsveçliler Novgorod ve Kiev’i ele geçirerek, buralarda birer prenslik kurdular. Onuncu ve on birinci yüzyıllarda Norveç ve Danimarka ile aralıklı çatışmalara girdiler. On birinci yüzyılda Hıristiyanlık İsveç’te resmî din olarak kabul edildi. On ikinci yüzyılda kral olan Aziz Erik, Finlandiya’yı topraklarına kattı. On üçüncü yüzyılda ise, dört İskandinav ülkesi (İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya) Kalman Birliği adı ile bir tek otorite altında toplandılar (1397).
Kalman Birliği yaklaşık 125 yıl sürdü. Danimarka ile İsveç arasındaki zıtlaşmalar yoğunlaşınca, İsveç Kralı Gustaf Vafa, Danimarkalıları İsveç’ten kovarak birliğe son verdi. 1523’te İsveç Kralı Gustaf Vafa, İsveç’in bağımsızlığını îlân etti. 1520’lerde başlayan Lutherci Reform hareketleri başarıya ulaşınca, 1529’da Roma ile ilişkileri kesildi. Bunu tâkip eden 200 yıl içinde İsveç; Danimarka, Polonya ve Rusya’yla Baltık egemenliği için birçok savaşlar yapmıştır. Kral İkinci Gustaf Danimarka’yla barış imzalamış, Polonya Prusyasını ele geçirmiş, 30 yıl savaşlarına önemli katkıda bulunmuştur. Vestfalya Antlaşması ile (1648) İsveç büyük bir devlet olmuştur. Baltık Denizindeki hâkimiyeti, Ruslara Poltava’da İsveç orduları yenilince son bulmuştur (1709). Napolyon’un generallerinden Jean Buptiste Bernadotte 1818 yılında Ondördüncü Karl adıylaİsveç kralı olmuştur. Bugün İsveç’te hüküm süren kral âilesi bu soydandır. On dördüncü Karl döneminde İsveç ile Norveç birleşmiş bu birleşme 1905 yılında barışcı bir biçimde son bulmuştur. İsveç Birinci ve İkinci Dünyâ Savaşlarında tarafsız olarak kalmıştır. Günümüzde tarafsız politikasına ters düşeceği için Nato ve AET’ye girmemektedir. İsveç bugün Anayasal bir Monarşi ile idâre edilmektedir.

İSRAİL-EKONOMİ

İsrâil ekonomisi, tarım, sanâyi ve turizme dayalıdır. Başka ülkelerde yaşayan Yahûdîlerin ve ABD’nin yardımı, ekonomisinin gelişmesine çok büyük katkıda bulunmuştur.
Tarım: İsrâil tarımının temel birimini kibbutz’lar teşkil eder. Kibbutz, bir kollektif üretim teşkilâtıdır. Necef Çölü uzun çalışmalardan sonra ekilebilir duruma getirilmiş ve tarımsal üretim artmıştır. Kibbutz, kollektif çiftlikleri biçiminde teşkilâtlanmış olmasına rağmen kooperatif şeklinde birimler de vardır. Bu birimlere moşavim denir. Tarım bu teşkilâtlar tarafından yapılır. İsrâil toplam işgücünün % 6,5’u tarım sektöründe çalışmaktadır. İsrâil’de sulama şebekesi çok gelişmiştir. 400.000 hektardan büyük bir alan sulanabilmektedir. Ana tarım bölgesi Eşdraelon’dur. Sâhil ovaları da vâdiler kadar verimlidir. Yetiştirilen başlıca tarım ürünleri; tahıllar, turunçgiller, şekerpancarı ve üzümdür.
Hayvancılık: Otlakların az olması sebebiyle hayvancılık gelişmemiştir. İsrâil’de sığır ve koyun yetiştirilir. Son yıllara kadar yasak olan domuz besleme önemli değildir. Zîrâ Yahûdîler domuz yemezler. Bunun yanında kümes hayvanları çoktur. Hayvanlardan elde ettiği ürünler kendi ihtiyacını karşılar.
Balıkçılık çok gelişmiş olup, Hint ve Atlas Okyanusuna çıkardığı gemilerle yapılan avcılık ile yılda 25.000 tondan fazla balık avlanır.
Sanâyi: İsrâil’de sanâyi giderek gelişmektedir. Sanâyi gelişmesi 1958-1965 yılları arasında gerçekleşti.Sanâyi % 142 oranında artış gösterdi. Potas ve bakır sanâyii bunların başlıcalarıdır. Toplam işgücünün % 33.4’ü sanâyii alanında çalışmaktadır. Sanâyi bölgeleri Tel-Aviv ve Hayfa’da toplanmıştır. Gelişen sanâyi sektörlerinin başlıcaları; ilaç, optik, elektrik malzemesi, elmas işletmeciliği, silâh sanâyiidir.
Ticâret: Dış satımının üçte birinden fazlasını elmas sanâyii sağlamaktadır. İhraç ettiği malların başında şu turunçgiller gelmektedir: Portakal, muz, nârenciye ve üzüm. Bugün dışarıya uçak ve silâh satmakta, fakat ticâret dengesi devamlı açık vermektedir. İthâlat özellikle mâmül eşyâ ve sanâyide kullanılan hammaddeler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ticâretinin büyük bir kısmını ABD, İngiltere ve Almanya ile yapar.
Ulaşım: İsrâil’in toplam karayolu uzunluğu 10.000 km, demiryollarının uzunluğu ise 767 kilometredir. Hava ulaşımını İsrâil Hava Yolları El-Al ile sağlamaktadır. Önemli limanları Ashot, Hayfa ve Eilat limanıdır.

İSRAİL-SOSYAL HAYAT VE HALK

İsrâil’in nüfûsu 5.239.000’dir. Halk iki ana gruptan meydana gelir. Bunlar Yahûdî çoğunluk ve Arap azınlıktır. İsrâil’in nüfûsu 1948’den beri çeşitli dünyâ ülkelerinden İsrâil’e göçeden göçmenlerle büyük hızla artmıştır.
Halkın büyük kesimi en önemli üç büyük şehir olan Tel-Aviv, Kudüs ve Hayfa’da toplanmıştır. İsrâil’de askerlik halk için büyük önem taşır. erkekler 18-28 yaşları arasında, kadınlar ise 18-26 yaş arasında askerlik yaparlar.
İsrâil’in resmî dili İbrânice’dir. Fakat Arap toplulukları açısından Arapça kabul edilmektedir.
İsrâil halkının Arap azınlıklar hâriç hepsi Yahûdîdir ve hayatlarında dînin özel bir yeri vardır. Fakat halkın ancak üçte biri dînî görevlerini yerine getirmektedir. Halkın % 90’ı Yahûdî, % 7’si Müslüman ve % 3’ü Hıristiyandır.
Eğitim: İsrâil’de 5-14 yaşları arasında eğitim parasız ve mecbûridir. Ülkede 7 üniversite kuruluşu vardır. Bunların başlıcaları; Kudüs İbrâni Üniversitesi, Hayfa Teknik Enstitüsü ve Basilan İlâhiyât Üniversitesidir.
Siyâsî Hayat
İsrâil bir Cumhûriyettir. Knesset adı verilen İsrâil Parlamentosu 120 üyeden meydana gelir. Parlamento üyeleri 4 yılda bir yapılan seçimlerle belirlenir. Cumhurbaşkanı parlamento içinden ve parlamento tarafından 5 yıl süreyle seçilir. Başbakanlığa Cumhurbaşkanı tarafından çoğunluğu kazanan partinin lideri seçilir. Hükûmete parlamento dışından bakan tâyin edilebilmektedir.

İSRAİL-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İsrâil, Ortadoğu’da Doğu Akdeniz kıyısındadır. Batısında Akdeniz, kuzeyinde Lübnan ve Ürdün, güneybatısında Sina Yarımadası ve Gazze vardır.
Ülkenin güney bölgesi, Necef Çölünden meydana gelir. Kuzeydoğu kesimi ise Şeria Hendeğine açılır. Güneydoğuda dik yükseltiler vardır. Lut Gölü bu bölgededir. Akdeniz kıyı bölgesinin kuzey bölümü Yafa’dan Karmel Dağına kadar uzanarak, Şaran Ovası adını alır. Karmel Dağının doğusunda Kişon Irmağı vâdisi boyunca uzanan Esdradelon Ovası yer alır. Ova, Taberiye Gölüne kadar uzanır. Ürdün Nehri buradan geçerek deniz yüzeyinden 394 m aşağıdaki Lut Gölüne dökülür. Lut Gölünün sâdece güneybatı sâhili İsrâil’indir.
İsrâil’in doğu bölgeleri dağlıktır. Buralar Şamiriye ve Yahudiye tepelerinden Necef Dağına kadar uzanır. İsrâil’in en yüksek noktası 1208 m’lik Nyron Dağı, TaberiyeGölünün kuzeybatısındadır. Golan Tepeleri de kuzey-doğudadır. Şamiriye ve Yahudiye tepeleri üzerinde Kudüs’ün bulunduğu yaylanın bir kısmı yer alır.
İklim
İsrâil’de yazlar kurak ve sıcak geçer. Yağmur ancak aralık, ocak ve şubat aylarında yağar. Yıllık ortalama yağış miktarı 1000 mm civârındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması yazın 24-32°C arasında, kışın ise 7 ilâ 16°C arasındadır. Bu ortalama Necef çölünde 38°C’yi aşar.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ülke topraklarının yarıdan fazlasını meydana getiren Necef Çölü, çorak volkanik engebelerle sınırlanmış, geniş bir bozkır ovasıdır. Batı kesiminde kuru yaylalar bulunur. Galilea ve Carmel’in yüksek tepeleri Halep çamları ve meşe ağaçları ile kaplıdır. En tipik bitki örtüsü Akdeniz makileridir. Akdeniz kıyı bölgesi verimli ve yeşilliktir. İsrâil’de hızlı bir ağaçlandırma çalışmaları yapılmaktadır. Yabâni hayvanlarının soyu gittikçe azalmıştır. Çok çeşitli kuş türleri vardır.
Mâdenler: İsrâil’in en verimli ve değerli mâden yatakları, Lut Gölü bölgesinde bulunan potasyum, sodyum, mağnezyum ve tuz kaynaklarıdır. Bakır, kaya fosfatları, manganez, cam toprağı, kaolin, demir cevheri, petrol ve tabiî gaz Necef’te bulunur.

İSRÂİL-TARİHİ

İsrâil’in târihi çok eskilere dayanır. Hazret-i Dâvûd ve hazret-i Süleymân zamanlarında doğru yolda olan ve peygamberlere inanan Yahûdîler devlet kurmuşlardı. Fakat daha sonra hak yoldan ayrıldılar. Allahü teâlâ onlara Îsâ aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Yahûdîler hazret-i Îsâ’ya inanmadılar ve çok eziyet ettiler. Öldürülmesi için çeşitli yollara başvurdular. Nihâyet havârilerden Yuda, hazret-i Îsâ’nın yerini öğrenip Romalılara ihbâr etti. Allahü teâlâ tarafından hazret-i Îsâ’nın göğe çıkarılmasından sonra Romalılar Kudüs üzerine hücum ederek Yahûdîleri dağıttılar. Bir kısmını esir edip, bir kısmını da öldürdüler. Kudüs’ü yağma ve tahrip ettiler. Bu sûretle dağılan Yahûdîler bir yerde toplanıp bir daha devlet kuramadılar. Her yerde hor ve zelil oldular, perişan bir hâlde yaşadılar.
Bu durumda yaşayan Yahûdîler 19. asrın sonlarına doğru devlet kurma çalışmalarına başladılar. (Bkz. Filistin)
Arz-ı mev’ut (vâdedilmiş topraklar) üzerine devlet kurma çalışmaları ilk önce İngiltere’de görülür. 1848’de İngiliz hükûmeti bir tamimle Filistin’deki konsoloslarını, Yahûdîleri himâyeye memur etti. 1870’te Yahûdî faaliyetlerinin merkezi İngiltere’den Rusya’ya geçti. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, Filistin’de bir Yahûdî devletinin kurulması için birçok çalışmalarda bulundu. Bunun gâyesi bir Yahûdî şirketi kurup, vâdedilmiş topraklar üzerine müstakil ve üç dört milyon Yahûdîye yetecek genişlikte toprak satın almaktı. Herzl, İngiltere gibi güçlü bir devleti arkasına alarak, gâyesine ulaşma çabasındaydı. Herzl, Yahûdî devletinin ancak, kutsal topraklar üzerinde kurulmasını istediğinden, 1870 yılından îtibâren Filistin toprakları üzerinde tarımsal yerleşme merkezleri teşkil etmeye başladılar. 1870-1896 yılları arasında Filistin’de on yedi tarım kolonisi kuruldu.
Herzl, devrin Osmanlı Sultanıİkinci Abdülhamîd Han ile görüşerek, ondan Filistin’de bir Aristokratik Cumhuriyet kurmak için izin istedi ve bâzı tekliflerde bulundu. Bu teklifler ise şunlardı:
1. Yahûdîler, Osmanlılara bir harp üssü inşâ edecekler.
2. Osmanlı Devletine büyük mâlî yardımda bulunacaklar.
3. Sultanın siyâsetini Avrupa’da destekleyecekler.
4. Filistin’de kuracakları büyük üniversitede aynı zamanda Türk talebeleri de okuyacak. Tahsil için Avrupa’ya gitmeye lüzum kalmayacaktı.
İkinci Abdülhamîd Han, devletin mâlî durumunun kötü olmasına rağmen bu teklifleri kabul etmedi ve târih sayfalarına altın harflerle yazılması gereken şu cevâbı verdi:
“Newlinsky Efendi! Eğer Mr. Herzl, senin, benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zîrâ bu vatan bana değil milletime âittir. Milletim bu Devleti kanlarını dökerek kazanmışlar ve yine kanlarıyla mahsuldâr kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efrâdı birer birer Plevne’de şehid düşmüşlerdir. Bir tânesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muhârebe meydanlarında kalmışlardır. Türk Devleti bana âit değildir. Türk milletinindir ve ben onun hiçbir parçasını veremem.”
Bu cevâba karşılık Herzl, gene Sultana birçok mektuplar yazmıştır. Fakat Sultan Herzl’in talep ve israrlarını kabul etmemiş, hattâ kat’î bir lisanla haberleşmeyi kesmiştir. 1908 Meşrûtiyetinden sonra İttihat ve Terakkî Partisine Yahûdîler geniş bir şekilde nüfuz ettiler. 1909’da bu parti tarafından kurulan hükûmette üç Yahûdî nâzır (bakan) bulunuyordu. 1914’te çıkartılan bir kânunla ekalliyet zümreleri toprak satın alabilecekti. Bu kânuna dayanarak; Yahûdîler Filistin’de geniş arâziler satın alıp, üzerlerine tapuladılar. Hattâ Yahûdî nazırlarının tesirleriyle Sultan İkinci Abdülhamîd’in Filistin’deki şahsına âit münbit arâziler Yahûdîlere satıldı.
Birinci Dünyâ Harbi Yahûdîlerin işine çok yaradı. İngiliz ve Fransızlar gizli bir anlaşma yaparak, Yahûdîlere teminât verdiler. Osmanlı Devleti elbirliğiyle yıkılacak ve Filistin’de bir Yahûdî Dev leti kurulacaktı. Bu vaadi alan Yahûdîler, Filistin’de Türkler aleyhine büyük bir casusluk faaliyetine giriştiler.
Birinci Dünyâ Harbi sonunda, Ortadoğu’da İngiltere’ye dost bir devlet kalmamıştı. İngiliz menfaatleri, bu bölgede bir dost devletin bulunmasını îcâb ettiriyordu. Filistin’de kurulacak bir Yahûdî devleti bu boşluğu doldurabilecekti. Bundan dolayı 2 Kasım 1917’de İngiltere meşhur Belfor vaadini açıkladı. Birleşmiş Milletler Cemiyeti de 1920 yılında, Filistin üzerinde İngiliz mandasını tanıdı. Bundan sonra kurulan bir Yahûdî bürosu İngiltere nezdinde Yahûdî haklarını temsil etmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın kabul etmediği şartlar arasında bulunan bir üniversite 1925 yılında Skopus Dağında kurulmaya başlandı.
İngiltere’nin Belfor plânını tatbike başlaması ile Araplar, sömürgecilerin Filistin topraklarını çalıp siyonistlere teslim ettiklerini anladılar ve bunu müthiş şekilde protesto ettiler. 1929’da Kudüslü Araplar ile Yahûdîler arasında on beş gün süren kanlı çarpışmalar oldu.
Bundan sonraki yıllarda Nazi Almanya’sının Yahûdîlere karşı soykırımına girişmeye başlamasıyla Filistin’e büyük bir Yahûdî göçü başladı. Filistin’deki Araplar bu göçe karşı koyduklarından İngiltere, Yahûdî göçlerinin durdurulmasına karar verdi. Bunun üzerine Sion’a bağlı Askerî Yahûdî Teşkilâtı Hagahan, Filistin’e göç konusunda İngiltere’nin aldığı bu kısıtlayıcı kararı protesto amacıyla silâhlı terör eylemlerine girişti. Filistin’e de gizli Yahûdî göçleri düzenlemeye başladı.
İkinci Dünyâ Harbinin müttefiklerin gâlibiyetiyle bitmesinden sonra, Filistin meselesi son safhasına ulaşmıştı. İngiltere daha sonra Amerika’nın yardımını sağladıktan sonra, Filistin meselesini Birleşmiş Milletlere götürüp, meselenin çözülmesini istedi. Birleşmiş Milletler 1947 Kasımında Filistin’in biri Yahûdî öteki Arap olmak üzere iki devlet arasında paylaşılmasına karar verdi. Kudüs şehrine ise Birleşmiş Milletler denetiminde milletlerarası bir bölge statüsü tanındı. Bu çözüm Arapları tatmin etmedi. Filistin iç savaşı başladı. 1948 yılı 14 Mayısında İngiliz mandasının sona ermesi üzerine David Ben Gurion, bağımsız İsrail Devletinin kurulduğunu açıkladı.
İsrâil Devleti kurulur kurulmaz; Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları İsrâil üzerine saldırıya başladılar. Böylece Birinci Arap-İsrâil savaşı başlamıştı. Bu savaş bir yıl kadar sürdü. İsrâil’in yetmiş beş bin kişilik bir ordusu olmasına rağmen beş Arap devletini yendi. Birleşmiş Milletlerin çabasıyla yapılan anlaşma sonunda, İsrâil toprakları çok genişlemişti.
Araplarla İsrail arasındaki gerginlik 1964 yılında tekrar yoğunlaştı. Bu yılda bir Filistin Kurtuluş Teşkilâtı ve bu teşkilâta bağlı bir ordu kuruldu. Teşkilât gerilla faaliyetlerine başladı. 1967 Nisanında Suriye ve İsrâil arasında sınır bölgesinde sabotaj hareketlerinin artması ve Birleşmiş Milletler askerlerinin denetimlerinde bulunan Sina Yarımadasını terk etmeleri ve burada üslenen Mısır birliklerinin Şarmel Şeyhi işgal etmeleri üzerine 5 Haziran 1967’de savaş başladı. Çok kısa süren savaş, Arap ülkelerinin mağlûbiyeti ile sonuçlandı. İsrâil Kudüs’ün tamâmını, Sina Yarımadasının ve Suriye’nin güneybatı kesimini ele geçirdi. Çatışmalar sürekli devâm etti. Ekim 1973’te Mısır birlikleri Süveyş Kanalındaki İsrâil birliklerine sürpriz bir saldırı düzenleyerek yendi. Bu başarı, askerî dengenin Arap ülkeleri lehine değiştiğinin bir işâreti olarak yorumlandı. 1978 ve 1979 yılları arasında ABD’nin öncülüğüyle önemli bir derecede uzlaşma sağlandı. Bu uzlaşma, Arap ülkelerinin büyük tepkilerine sebeb oldu. Bu gün ise genelde, Arap ülkeleri ile İsrâil arasındaki gerginlik hâlâ devâm etmektedir. 6 Aralık 1987’den bu yana hergün Filistinliler işgalci İsrâil askerlerine karşı taş ve sopalarla mücâdele vermekte ve işgale direnmektedirler. 1991’de meydana gelen Körfez Savaşı sırasında Irak, İsrâil’e çeşitli zamanlarda füze saldırısında bulundu ise de İsrâil buna cevap vermedi. Bu savaş İsrâil’in Ortadoğu’da ABD’nin liderliğinde meydana gelen yeni düzende kilit bir rol üstlendi. Rusya Federasyonu bu yeni durum üzerine 24 yıl sonra İsrâil’le yeniden diplomatik ilişki kurdu. İsrâil 1992’de 400 kadar Müslüman Filistinliyi sınırdışı etmesi üzerine ABD-İsrâil ilişkileri bozuldu. ABD’nin baskısı ile buların bir kısmını geri almaya râzı oldu.

İSPANYA-EKONOMİ

Çok yönlü bir tarım ülkesi olan İspanya’da tarım sanâyiye yönelik duruma getirilmektedir. Bir zamanların sömürgeci ve denizci ülkesi olan İspanya, bugün bu özelliğini kaybetmiştir.
Tarım: İspanya bir tarım ülkesidir, ancak 1960 ve 1970 yılları arasında tarımla uğraşanların oranı% 41’den % 25’e düşmüştür. Topraklarının yaklaşık beşte ikisi işlenmektedir. Geri kalan bölgeler ya çok kurak veya çok dağlık olduğundan tarıma elverişli değildir. İç kısımlarda az nüfûslu havza ve yaylalarda özellikle tahıl ekilir (buğday, çavdar gibi). Bu kısımda topraklar 2-3 yılda bir nadasa bırakılır veya bakla nohut ekilir. İspanya’nın Atlas Okyanusu kısımlarında iklimin etkisiyle değişik bir tarım uygulanır. Yazları nemli olması mısır tarımına çok elverişlidir. Tahıl az yer tutar, patates ve fasulye bu kısımlarda çok boldur. İspanya’da en çok yetiştirilen tahıl arpadır. Ayrıca şekerpancarı, soğan, mısır, limon, tütün, ayçiçeği, mercimek yetiştirilmektedir.
İspanyada yetişen meyvelerden portakal ilk sırayı alır ve bir ihraç ürünüdür. Zeytin de önemli bir gelir kaynağıdır. İspanya’da bağlar işlenen toprağın % 8’ini meydana getirir. Ormanlardan elde edilen en önemli ürün mantardır. Domates ve muz da önemli ihraç ürünlerindendir.
İspanya’nın tarımı giderek artan nüfûsun ihtiyacını karşılayamamaktadır. Ekilebilir arâzinin ancak bir kısmı sulanabilmektedir. Günümüzde tarım kesiminde faal nüfûsun % 25’i çalışmaktadır. Bununla birlikte toprak ürünleri ihrâcâtın % 40’ını sağlamaktadır.
Hayvancılık: Hayvancılık İspanya’da giderek gelişmektedir. İşlenebilen toprakların dörtte üçü otlaklarla kaplı olduğu için hayvan beslemede önemli bir kaynaktır. İspanya’da yaklaşık olarak 15 milyon koyun, 3 milyon keçi, 6 milyon büyükbaş hayvan vardır. Senelik et üretimi ise ortalama olarak 2.700.000 tondur. Ayrıca önemli miktarda at, katır, eşek mevcuttur. Beslenmede balıkçılığın rolü büyüktür. Balık tonajları yavaş fakat sürekli olarak artmaktadır. Ülkenin Atlas Okyanusu kıyıları büyük bir balıkçılık bölgesidir. Balıkçılık önemi bakımından Avrupa’da Rusya ve Norveç’ten sonra üçüncü gelir. Avlanan en önemli balıklar sardalya, hamsi, orkinos ve morinadır. Akdeniz kıyılarında elde edilen balık miktarı azdır. Açık deniz balıkçılığında giderek gelişme görülmektedir.
Sanâyi: İspanya’da sanâyi gelişmektedir. İspanya 1960 yılından bu yana hızla sanâyileşti. Toplam sanâyi üretimi 1960 ile 1966 yılları arasında iki katına çıktı. Günümüzde ülkenin çalışan nüfusunun % 40’ı bu sektördedir. İspanya, Avrupa’nın önde gelen sanâyi ülkelerinden biri olma yolundadır. Başlıca ürünleri; makina, pamuklu ve yünlü dokuma, ayakkabı, kâğıt, otomobil, gemi (dünyâ devletleri arasında dördüncü), çimento, çelik, döküm ve demirdir. Sanâyi dağılımı çok eşitsizdir. Büyük kısmı iki bölgede toplanır. Kuzeyde Vasco-Osturianın bütün ekonomisi mâden kömürü ve demir sanâyiine dayanır. Bu kısımda ayrıca el sanatlarının modernleşmiş biçimi olan bir çok küçük fabrika vardır. Doğuda Katolonya bölgesi, Pirene ırmaklarından elde edilen elektrik enerjisinden faydalanır. Enerji açığı sanâyinin zayıf noktasıdır. Petrol ve tabiî gaz üretimi çok azdır.
Ticâret: İhrâcâtın % 40’ını tarım ürünleri meydana getirmektedir. Satılan başlıca ürünleri: Portakal, zeytin, zeytinyağı, muz, domates, balıktır. İhraç edilen sanâyi mâmülleri ise pamuklu dokumalar, çelik, civa, makinalar, kimyâ mamulleri, gemi, otomobil, ayakkabıdır. Dış alımların beşte birinden fazlasını petrol meydana getirir. Diğer ithal malları sanâyi için gerekli maddeler ve teçhizatlardır. İspanya’da ülke turizmi çok büyük gelişme göstermiştir. Ülke, turizmin yardımlarıyla dış ticâret dengesindeki açığı kısmen kapatmıştır. Fransa sınırından Cebelitârık’a kadar Akdeniz kıyısı boyunca birçok turistik tesis kurulmuştur.
İspanya ihrâcâtın büyük kısmını ABD’ye yapar. İthâlâtın ve ihrâcâtının bir kısmı da AET ülkeleri ile olup, bunlar arasında Almanya ve İngiltere ilk sırayı alır.
Ulaşım: İspanya’da karayolu uzunluğu yaklaşık 146.919 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 13.533 km olup, bunun 5.613 km’sinde elektrikli trenler çalışmaktadır. Ülkenin hava ulaşımı en önemli havayolu şirketi olan “İberia” tarafından dünyânın her yerine yapılan seferlerle sağlanmaktadır. Ülkede 37 sivil ve 7 askerî havaalanı vardır.
İspanya deniz ticâret filosu 7.699.000 gros tonluk 1109 gemiye sâhiptir. Ülkenin en önemli limanları Barcelona, Bilbao, Valencia, Cartegena ve Gijon’dur.

İSPANYA-SOSYAL HAYAT VE HALK

İspanya’nın nüfûsu 39.100.000’dir. Nüfûsun yarısından fazlası şehirlerde yaşar. İspanya halkı çeşitli ırk gruplarının karışımıyla meydana gelmiştir. Halkın Endülüs bölgesinde yaşayanları esmer; Basklar ve Katalanlar sarışın; Galiçya bölgesinde yaşayanlar ise alçak boylu ve buğday tenlidir. Bölgelerde yaşayanlar arasında yaşayış ve giyiniş bakımından farklılıklar görülür. Andolusia kadınları 5. yüzyılda bu bölgede yaşamış olan Faslılar gibi yüzlerine peçe örterler.
İspanya denilince akla boğa güreşleri gelir. Halk boğa güreşlerine çok meraklı olduğu için arenalar dolup taşmaktadır. Boğa güreşleri İspanyolların senelerden beri süregelen bir geleneğidir.
Önemli şehirler arasında Barcelona, La Caruna, Ovieda, Sevilla, Valencia, Vizcaya bulunmaktadır.
Din: İspanya halkının çoğu Hıristiyanlığın Katolik mezhebindendir. Az miktarda Protestan, Mûsevî, Müslüman bulunmaktadır. Bunlar nüfûsun % 1’ini teşkil etmektedir.
Eğitim: İspanya’da 6-14 yaş arasında öğretim mecbûridir. İspanya’da 20 devlet üniversitesi, bunun dışında Madrid, Barcelona ve Valencia’da üç politeknik üniversitesi vardır. Okuma-yazma bilmeyenler nüfûsun %5’ini teşkil etmektedir.
İspanya’da 1975 târihinden sonra ülke krallığa dayanan bir monarşiyle yönetilmeye başlamıştır. İspanyol parlamentosu Cortes, 350 üyeli Temsilciler meclisi ve 248 üyeli Senato’dan meydana gelmiş, iki meclislidir. Kralın, meclisten çıkan kânunları veto yetkisi vardır.

İSPANYA-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İspanya’nın dörtte üçü Meseta adı verilen düzlüklerle kaplıdır. Meseta çok yüksek faylı bloklardan meydana gelen Guadarrama ve Grados dağlarıyla ikiye bölünmüştür. Kuzeydoğudaki İberik Dağları kıvrımlıdır. Kuzeyde Cantabria Dağları yer alır. İspanyol Pireneleri, Fransız Pirenelerinden daha geniştir. Doğu Pireneler bâzı sıradağlar ile İberik Sıradağlarına bağlanır. Endülüs Sıradağları çok büyük ve kıvrılmış bir kütledir. Cebelitârık Boğazından Nao Burnuna kadar 800 km’lik bir alana yayılır. Bu sıradağların en yüksek tepesi orta bölgedeki Sierra Nevada (3.478 m) Tepesidir. Bu dağlar birbirlerinden havza ve ovalarla ayrılmışlardır.
İspanya’da ovanın varlığından söz etmek çok zordur. Ülkenin büyük bir kısmı 900 m yükseklikteki yaylalarla kaplıdır. Yarımadanın kuzey ve güney kıyılarındaki dağların ve Meseta’nın genellikle batıya doğru meyilli olması Ebro hâriç olmak üzere büyük ırmakların okyanusa akmalarına sebeb olmuştur. Okyanusa akan başlıca ırmaklar: Mino, Douro, Tagus, Guadiana ve Guadalguivir’dir. Akdeniz’e dökülen ırmakların en önemlisi Ebro olup, Guadalaviar, Jucar ve Segura başlıcalarıdır.
İklim
İspanya’nın iklimi genellikle kuraktır. Yazları sıcak, kışları soğuk geçer. İspanya’da iklim, Kuzeybatı İspanya, doğu kıyı ve iç kesim olmak üzere farklı üç bölgeye ayrılır. Kuzeybatı İspanya, Atlas Okyanusu iklim alanı içine girer. Her mevsim bol yağmur alır. Okyanusun yakın olması sebebiyle yazlar ılık, kışlar çok yumuşak geçer. Yağışlar kuzeyden güneye doğru azalır. İç kesimdeki ova ve yaylalarda kara iklimiyle karışık Akdeniz iklimi hüküm sürer. Özellikle Ebro ve Guodalguivir ovalarıyla Manche’de yazlar sıcak, kışlar sert geçer. Toplam yağış düşüktür.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Kuzeybatı İspanya’da meşe ve gürgen ağaçları bulunur. Doğu kıyılarında yeşil meşeler, sulak bitkiler ve bozkırlar hâkimdir. İç kesimde ise karışık orman, güneyde meşe ormanları ve bozkırlar, bâzı kesimlerinde çayır ve fundalıklar bulunur. Bunlar ormanların insan eliyle kesilerek yok edilmesinden meydana gelmiştir. İspanya dağlık ve ormanlık bir arâziye sâhip olduğundan ayı, kurt, tilki, tavşan, sincap, yaban kedisi, yaban keçisi gibi hayvanlar bulunur. Mevsimden mevsime göçmen kuşlar İspanya’ya gelmektedir.
Mâdenler: İspanya zengin yeraltı kaynaklarına sâhiptir. Meseta’nın bir çok kesimiyle Endülüs sıra dağlarında önemli demir rezervleri vardır. Ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış vaziyette kömür yatakları mevcuttur. Diğer mâdenleri potas, çinko, kalay, kurşun filizleri, bakır, uranyum, gümüş, fosfat ve sülfürdür. Dünyânın başta gelen civâ üreticilerindendir.

İSPANYA-TARİHİ

M.Ö. 1100 yıllarında Fenikeliler, İspanya topraklarında ilk yerleşme merkezleri kurmaya başladılar. Onları Keltler ve Yunanlılar tâkip etti. Daha sonra Kartacalıların egemenliğine girdi. M.Ö. 202 yılında Romalılar Kartacalıları İberik Yarımadasından attılar. Roma İmparatorluğu bu târihten îtibâren İspanya’da birliği sağladı ve zamanla Hıristiyanlığı buraya yerleştirdi.
M.S. 5. yüzyılda İspanya, Germen kabilelerinin saldırılarına hedef oldu. Sırayla Alanlar, Suevler ve Vandalların ardından Vizigotlar İspanya’ya hâkim oldu. Vizigotların hâkimiyeti uzun sürdü ve Hıristiyanlığı kabul eden Vizigotlar, İspanya’ya Hıristiyanlığın yerleşmesini sağladı.
711’de Afrika’dan Gelen Müslümanlar, 8. asırdan 10. asra kadar kuzeydeki birkaç bölge dışında İspanya’ya hâkim oldular ve burada Endülüs medeniyetini kurdular. İlmin merkezi olan üniversiteler açarak, İslâm medeniyetini buraya yerleştirdiler. Endülüs Emevîler Devletinde İmâm-ı Kurtubî, Şâtibî, İbn-i Hazm, Nûrettin Batrûcî gibi birçok âlim yetişti ve buradaki üniversitelerde hocalık yaptılar. Papa ve Krallar dâhil birçok Avrupalı bu üniversitelerde ilim tahsil etmişlerdir. Bugünkü birçok müsbet ilimleri batılılar bu üniversitelerden öğrendiler. On birinci yüzyılda bu ülkenin iç karışıklıklarından faydalanan Hıristiyanlar kuzeyden başlayarak yarımadayı tekrar ele geçirmeye başladılar. 1276 yılında Müslümanların elinde yalnızca güneydeki Grenada kalmıştı. 1469’da Aragon ve Castilla Krallıkları tek bir krallık altında birleşerek güçlü bir devlet kurdular. 1492’de Müslümanların son kalesi Grenada Krallığı yıkıldı. Aynı yıl Kristof Kolomb İspanyol hükümdarının maddî yardımıyla Amerika’ya varan ünlü gezisine çıktı. Bu yolculuk, İspanya’nın dünyânın en büyük sömürge İmparatorluklarından birini kurmasına yol açtı. 1588 yılında İspanyol donanmasının İngiliz donanmasına yenilmesini tâkip eden taht ve din kavgaları sonunda İspanya zayıflayarak çökmeye başladı. 1640’ta Portekizi, 1714’te ise Avrupa’daki bâzı topraklarını ve Cebelitârık’ı kaybetti. On dokuzuncu yüzyılın başlarında İspanyolların Amerika’daki bütün sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandılar.
Birinci Dünyâ Harbinde İspanya tarafsız kaldı, fakat savaştan büyük ölçüde etkilendi. General Primoderivera, çıkan ayaklanmaları bastırarak ülkede diktatörlük kurdu. 1930 yılında iktidardan düştü. Bir yıl sonra yapılan seçimleri Cumhûriyetcilerin kazanması sonucu Kral On sekizinci Alfanso ülkeyi terk etti. 1936’da yapılan seçimlerde solcuların başarılı olması üzerine ülkede iç savaş başgösterdi. 1939’da iç savaşın sona ermesiyle Franco Devlet Başkanı oldu. İkinci Dünyâ Harbine de katılmayan İspanya’da ordunun desteğiyle Franco savaştan sonra da yerini korudu. 1969 yılında Franco’nun ölmesiyle yerine Don Juon Carlos geçti. 1976’da Başbakan Navarro’nun istifâsı ile Carlos kral oldu ve Abolfo Sourez’i başbakanlığa atadı.
15 Haziran 1977’de 41 yıl sonra ilk defâ genel seçimler yapıldı. Sourez’in başkanı olduğu Demokratik Merkez Birliği çoğunluğu elde etti. 1981’de sağcı Albay Tejero Cortes’in meclisi basarak yaptığı darbe girişimi sonuçsuz kaldı. 1982 seçimlerini ise Sosyalist Parti büyük çoğunluğu elde ederek kazandı ve 46 yıl sonra İspanya’da yeniden bir sol iktidarın doğmasını sağladı. Hâlen (1993) iktidarda sosyalist parti bulunmaktadır.

İRLANDA-EKONOMİ

İrlanda ekonomisi tarıma ve endüstriye aynı derecede bağlıdır. Refah seviyesi yüksek olup, dünya devletleri arasında ilk on arasındadır.
Tarım: Ovalardaki toprakları genellikle verimlidir. Tarımda yulaf ve patates yetiştiriciliği başta gelmektedir. Çalışan nüfusun üçte biri tarımla uğraşmaktadır. Diğer yetiştirdiği ürünler buğday, arpa ve şekerpancarıdır.
Hayvancılık: Topraklarının yaklaşık üçte ikisi çayırlık ve mer’alardan meydana geldiği için hayvancılık çok gelişmiştir. Yılın on ayında hayvanlar otlaklarda otlayabilir. Sığır yetiştiriciliği hayvancılıkta başta gelir. Dağlık bölgelerde ve cılız otlaklarda koyun yetiştiriciliği yapılır. Koşum hayvanı olarak at beslenir. Dört tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen İrlanda’da balıkçılık çok gelişmemiştir. 1977’de Balıkçılık Bakanlığının kurulmasıyla bir sanâyi hâlini almıştır.
Sanâyi: Çalışan nüfûsun % 30’u imalât, madencilik ve inşaat sektörlerinde çalışır. Ağır sanâyii gelişmemiştir. İmâlât sanâyinin büyük bölümü Dublin’de toplanmıştır. Başlıca sanâyiler, gıdâ, yapı malzemeleri, dokuma, giyim, kimya, metalurji, elektrik malzemeleri ve tütün sektörleridir. İrlanda, sanayideki kömür ve petrolden doğan enerji açığını hidrolik santrallerle kapatmaya çalışmaktadır. Yabancı sermâye sanâyinin gelişmesini de teşvik etmektedir. Denizde petrol ve tabiî gaz kaynakları araştırılmaktadır.
Ticâret: Besin ürünleri ihrâcâtın yarısındanfazlasını meydana getirir. Sığır eti ihrâcât toplamının dörtte birini teşkil eder. Canlı hayvan satışı da ihrâcatta önemli yer tutar. Diğer ihraç ürünleri kimyâsal maddeler, makineler, süt ürünleri, yumurta ve dokuma malzemeleridir. İhrâcatın onda dokuzunu İngiltere ile yapmaktadır. İrlanda dışardan ağır makina, nakliyat malzemeleri, petrol ve petrol ürünleri, tahıl ve hammaddeler satın alır. İthâlatın yarısınıİngiltere’den sağlar. İrlanda 1973 yılında AET’ye katılmıştır.
Ulaşım: İrlanda’nın toplam karayolu uzunluğu 9722 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 1988 km’dir. Hava ulaşımı, İrlanda Hava Yolları ile sağlanır. Ada olduğu için birçok limanı vardır. İrlanda’nın 100 gross tonluk 60 büyük gemisi bulunmaktadır.

İRLANDA-SOSYAL HAYAT VE HALK

İrlanda’nın nüfûsu 3.734.000 dir. Kilometre kareye 53 kişi düşer. Nüfus yoğunluğu doğu ve kuzeyde yüksek, batıda ise düşüktür. Nüfus artışı % 0.5’tir. Nüfus azlığına göçler sebep olmaktadır. Göçlere özellikle kadınlar katılmaktadır.
Nüfusun % 95’i Katolik, % 5’i Protestandır. İrlanda dili ve İngilizce olmak üzere iki resmî dili vardır. İngiltere’nin dominyonu olduğu için İngilizceyi konuşanlar daha çoktur. İrlanda dili bütün okullarda mecbûrîdir.
Eğitim: 6-14 yaş arasında öğrenim mecburî olup, ücretsizdir. Ülkede 3415 ilkokul vardır. Orta öğretim kurumları özel olup, çoğunlukla dînî kurumlar tarafından yönetilir. Devlet tarafından yardım görür. Yüksek öğrenim 1908 yılında kurulan Millî İrlanda Üniversitesi ile Dublin Üniversitesi tarafından sağlanır.
Siyâsî Hayat
İrlanda Cumhuriyeti, egemen, bağımsız ve demokratik bir devlettir. Parlamento, başkan ve iki meclisten meydana gelir. Bunlar Temsilciler Meclisi ve Senatodur. Cumhurbaşkanı 7 yıl süreyle 18 yaşından büyük seçmenler tarafından seçilir. Senato 60 üyeli olup, 11 üyesi başbakan tarafından tayin edilir. Meclis ise 166 üyelidir. Mahallî idâre için ülke 27 bölge konseyine ve 4 ilçe konseyine ayrılmıştır.

İRLANDA-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İrlanda’nın orta bölümü, doğuda Dublin’den batıda Galway’e kadar uzanan bir düzlüktür. Bu düzlük otlaklardan ve ormanlardan meydana gelir ve Büyük Allen bataklığı da bu ovadadır. Ovanın çevresinde 900 m’yi geçmeyen dağlar vardır. Başlıca sıradağlar arasında Wicklow Dağları yer alır. 926 m yüksekliğindeki Lugnaquilla bu dağların en yüksek yeridir. Güneybatıda Kerry Dağlarında Macgillycudys Reeks Dağı(1040 ) Carrantuohill de zirveyi meydana getirir. Burasıİrlanda’nın en yüksek dağıdır. Connemare Dağları, Mayo Dağları ve kuzeybatıdaki Donegal Dağları başlıca sıradağlarıdır.
Bataklıklar ülkenin 1/6’ini kaplar. Bunlar genellikle Shannon Irmağının batısında yer alır. Britanya Adalarının en uzun ırmağı olan Shannon 385 km uzunluğundadır. Ülkenin diğer önemli ırmağı Liffey’dir. Önemli gölleri arasında yine İngiliz adalarının en büyük gölü olan Logh Neagh bulunur. Ayrıca göller bölgesinde Ree, Derg ve Killarney de önemli göller arasındadır.
İklimi
İrlanda’da serin ve ılık bir okyanus iklimi hüküm sürer. Kışlar yumuşak ve rutubetli, yazlar serin ve bulutludur. İlkbahar ve sonbahar mevsimleri uzun sürer. Okyanus rüzgârları yoğun olmayan bol yağmur getirir. Yazın ortalama sıcaklık 15°C, kışın 5°C’dir. Ülkenin beşte üçü, yılda 750 mm ile 1250 mm arasında yağış alır. Batı kıyılarında bu miktar 20.000 mm’yi bulur.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: İrlanda topraklarının yaklaşık üçte ikisi çayır ve mer’alardan meydana gelmektedir. Orman yok denecek kadar azdır. En çok rastlanan ağaçlar meşe, dişbudak ve akağaçtır. İrlanda tamamıyla bir kır ülkesidir.
Mâdenleri: İrlanda’nın mâden kaynakları sınırlıdır. Adanın muhtelif yerlerine dağılmış durumda küçük bakır, gümüş, kurşun, çinko, altın ve demir yatakları vardır. Az miktarda taş kömürü bulunur. Adanın geleneksel yakıtı peat denilen yarı karbonlaşmış nebati toprak örtüsüdür.

İRLANDA-TARİHİ

İrlanda’nın ilk yerlileri M.Ö. 6000 yılında Avrupa’dan geldiler. Daha sonra Keltler M.Ö. 400 yılında Gaal’dan gelerek Gal uygarlığını kurdular. St. Patrick 432’de İrlanda’ya Hıristiyanlığı getirdi ve halk yeni dîni kabul etti. M.S. 975’ten 1041’e kadar ada Vikinglerin saldırılarına mâruz kaldı. 1170 yılında Norm’lar İrlanda’ya geldiler ve 14. yüzyılda ülkenin büyük bir bölümüne hakim olup, Dublin’i kendilerine başşehir yaptılar.
1534 yılında Sekizinci Henry, İngiltere’nin hâkimiyetini yeniden kurmak için harekete geçti. Başlangıçta barışçı yollardan yaklaştı ise de, başarılı olamayınca adaya saldırdı. Ayaklanma ve direnmeler çoğalınca daha şiddetli tedbirlere başvurdu. İrlandalılar İngiliz yönetimi karşısında pekçok ayaklanma düzenlediler, fakat başarılı olamadılar. 1801’de İrlanda İngiltere’ye katıldı. İrlanda 1848-1849 yıllarında büyük kıtlığa sahne oldu. Bu sebepten büyük göçler başladı, nüfus 8 milyondan 6,5 milyona indi.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ülkede hâkim siyasî kuvvet olarak Katolik bir orta sınıf belirdi ve İrlanda’nın bağımsızlık mücâdelesini devam ettirdi.
Yirminci yüzyıl başlarında Sinn Fein (Yalnız Kendimiz) adıyla Cumhuriyet kurulmasını hedef tutan bir siyasî hareket gelişmeye başladı.
Union devrinin son safhası 1916 da Dublin’de meydana gelen siyâsî ayaklanmalarla başladı. Sinn Feinciler Eamon de Valera’nın liderliğinde 1918 parlamento seçimlerini oy çoğunluğuyla kazandılar ama, milletvekilleri Londra’daki Parlamentoya gitmeyerek, toplantılara katılmayı reddettiler. Kendini İrlanda Meclis üyeleri sayarak ihtilâlci bir cumhûriyet hükümeti kurdular.
1920’de İngiliz Parlamentosunun çıkardığı İrlanda Hükümeti Kanunu ile biri Belfast’ta diğeri Dublin’de olmak üzere iki İrlanda Parlamentosu meydana getirildi. 1921’de İrlanda-İngiltere Antlaşması ile sonradan İrlanda Cumhûriyeti diye anılacak olan Serbest İrlanda Devletini, İngiliz Milletler Topluluğu içinde yer alan bağımsız bir dominyon olarak tanıdı. Günümüzde karışıklıklar zaman zaman devam etmektedir.

İRAN-EKONOMİ

İran bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Siyâsî gelişmeler ekonominin gerilemesine yolaçmış, millî gelirin düşmesine sebeb olmuştur.
Tarım: Nüfûsun büyük bir kısmı tarımla uğraşmaktadır. İran’ın yedide biri ekilebilir ve tarıma elverişlidir. Tarım ürünleri arasında en çok buğday ve arpa elde edilir. Meyve ve sebzenin yanında pirinç, mercimek, nohut, şekerpancarı, soğan, pamuk, kavun, karpuz, dut ve tütün yetiştirilmektedir. Kuzeydeki dar bir kıyı şeridinde sulamaya ihtiyaç duyulmadan tarım yapılabilmekte, güneyde sulama kanalları vâsıtasıyla hurma yetiştirilmektedir. Ülkenin güney ve güneydoğusunda sulama işi önemli bir problemdir. Birçok bölgede tarım eski usüllere dayanılarak yapılmaktadır. Bu yüzden tarımda istenilen netice alınamamaktadır.
Hayvancılık: İran ekonomisinde hayvancılık önemli yer tutar. En çok koyun beslenir. Beslenen koyunların yünleri aranan ve çok değerli cinstendir. Genellikle dağların yüksek otlaklı yerlerinde ve yaylasında hayvancılık yapılır. Koyundan sonra en çok sığır beslenir. Hazar Denizinde balıkçılık yapılmaktadır. Buradan mersin balığı ve havyar elde edilir.
Endüstri: Modern sanâyi İran’da çok az gelişmiştir. İşletmeye elverişli yataklar bulunmasına rağmen az miktarda kömür, demir filizi, kurşun, nikel, bakır çıkarılmaktadır. Eskiden beri İran’da önemli yer tutmuş olan halıcılık, dokumacılık ve deri işlemeciliği yanında, çeşitli endüstri kolları da gelişmeye başlamıştır. Dokuma, çimento, şeker fabrikaları, dökümcülük ve kimyâ endüstri kolları bunlardan bâzılarıdır. İran’ın en büyük zenginlik ve enerji kaynağı petroldür. Petrol işleme tesisleri, rafineriler İran’ın gelişmekte olan sanâyi tesislerinin başlıcalarıdır.
İran’da petrol yabancılar tarafından bulunmuş, onlar tarafından işlenmiş, 1951 yılında millîleştirilmiştir. Çeşitli merkezlerde çıkan petrol, dünyânın en büyük petrol rafinerilerinden olan Abadan petrol rafinerisine borularla getirilmektedir.
Ticâret: İran ithâlâttan çok ihrâcat yapan bir ülkedir. İhraç ettiği ürünlerin başında petrol gelmektedir. Elde edilen petrolün %80’den fazlasını satmaktadır. Diğer ihraç maddeleri pamuk, halı, meyve, pirinç, yün ve deridir. İthal ettiği mallar arasında şeker, makinalar, dokumalar, çelik, çay, motorlu taşıtlar bulunmaktadır.
Ulaşım: İran’da 12.000 kilometrelik karayolu ve 4.601 kilometrelik bir demir yolu şebekesi bulunmaktadır.
Başlıca limanları Abadan, Hürremşah, Basra Körfezinde bulunmaktadır. Hazar Denizinde ise, Benderşah ve Bender Pehlevî de önemli limanları arasındadır. Tahran ve Abadan’da milletlerarası havaalanları vardır.

İRAN-SOSYAL HAYAT VE HALK

İran’ın nüfûsu 59.570.000 olup, km2ye 20 kişi düşmektedir. İran nüfusunun % 20’si şehirlerde yaşar. Halkın çoğunluğu Farslardan meydana gelir. Halkın % 60’ını Farslar, % 20’sini Türkler, % 10’unu Araplar, % 8’ini diğerleri ve % 2’sini Kürtler meydana getirir. İran’da 10 milyon civârında Âzerî Türkü bulunmaktadır. Halkın yarıdan çoğu Şiîdir. Geri kalanın çoğunluğu Sünnî olup, hakimiyet Şiîlerin elindedir. İran’da en yaygın dil Farsçadır. Ama nüfusun yarısından fazlası Türkçe, Arapça, Kürtçe, Beluçî ve Gılakî gibi çeşitli diller ve lehçeler kullanır. Kız ve erkek çocuklar için eğitim mecburî olduğu halde, uzak köylerde bu gerçekleştirilememektedir. Ülkede 10 üniversite bulunmaktadır. Başlıca şehirleri Tahran, Tebriz, Isfahan, Abadan ve Kum’dur.
Siyâsî Hayat
İran’da 1979 yılı başlarında, Humeyni’nin düzenlediği hareketle Şehinşahlık düzenine son verilmiş ve bir İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. İdarede tamâmen Şiîlerin hâkim olduğu İran’da yönetim; meclis, bakanlar, başbakan ve cumhurbaşkanı ve velâyet-i fakîh denilen on iki imâmın temsilcisi sayılan dînî lider tarafından yürütülür. 1989’da yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının konumu güçlendirildi.

İRAN-FİZİKİ YAPI VE İKLİM

İran’ın büyük bir bölümü yüksek ovalar ve geniş çöllerden meydana gelir. Ülkenin yüksek bir ovadan meydana gelen bölümü kuzeyde Elbruz Dağları, güneybatıda ise Zağros Dağları ile sınırlıdır. Bu ovanın merkezi iki büyük çölle kaplıdır. Deşt-i Kebir (Tuz çölü) ve Deşt-i Lût (Kum çölü) tam bir çöldür. Yağışlı mevsimlerde dağlardan gelen seller tuzları getirerek Dest-i Kebîr’e bırakırlar, mevsim kuraklaşınca çölün yüzeyinde bir tuz tabakası meydana gelir.
İran topraklarının büyük bir kısmı deniz seviyesinden 1000 m’den daha yüksektir. Kuzeyde 3000 m’yi geçen Kuzey İran Sıradağları bulunur. İran’ın bu bölümünde Hazar Denizini İran’ın iç bölgesindeki yaylalardan ayıran Elbruz Dağları 4000 m yüksekliğe kadar ulaşır. Doğuya doğru bu dağlık alan alçalır ve daralır. Elbruz Sıradağlarının batısında ise içinde, Rezâiye Gölü ve havzasının bulunduğu Âzerbaycan dağlık bölgesi uzanır. Rezâiye Gölünün hemen doğusunda Tebriz Ovası yer alır. Rezâiye Gölünün en derin yeri 14 m, yüzölçümü ise 5000 km2dir. İran’ın güneyini çevreleyen sıradağlar, Güney İran Dağları adı altında toplanır. İran’da ayrıca birçok volkanik dağlar vardır. Büyük Kevir, yeryüzünün dibi en düz olan en geniş çöllerinden biridir. Kuzistan Ovası, Mezopotamyanın bir uzantısıdır. İran, büyük ırmakları bulunmayan bir ülkedir. Az olan akarsularından Karun, Akçay ve Karaçay başlıcalarıdır.
İklimi
İklim bakımından İran, birbirinden çok farklı bölgelerin bulunduğu bir ülkedir. Hazar Denizine bakan kısımlar çok nemli ve dâimâ yağışlıdır. Bu bölge dışındaki bütün İran toprakları astropikal kurak bölge içindedir.
Hazar Denizinin kuzey kenarlarını çeviren Elbruz Dağlarının kuzeye bakan yamaçları senede ortalama 1000-1500 mm ile bol yağış aldığından zengin ormanlarla kaplıdır. Bu dağların eteklerinde sıralanmış bulunan dar kıyı ovaları çok nemlidir. Güneyde iklim daha ılımandır ama, genelde belirgin bir sıcak söz konusudur. İsfahan yılda ancak 120 mm yağış alır. Yağmurlar genel olarak kış sonunda ve yaz ayları başlarında yağar. Denizden yüksek dağlarla ayrılan iç ovalar yaz süresinde Akdenizde görülen hava basıncı düşüklüklerinden etkilenmezler. Burada iklim yazları çok sıcak, kışları ise çok soğuktur.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: İran’ın dağlık yerleri ormanlarla kaplıdır. Hazar Denizi kıyı bölgesinde Karadeniz bitki topluluğunu andıran gür bir orman örtüsü meydana gelmiştir. Bu kısımlarda ve yaylalarda yüksek bozkırlar geniş yer tutar. İç bölgelerin çukur yerlerinde tuzlu bataklıklar ile çöl bozkırları ve kum çölleri uzanır. Vâdiler boyunda ve sulanabilen verimli topraklarda çeşitli kültür bitkileri yetiştirilmektedir. Kurak bölgelerde bunlar birer vaha görünüşündedir.
İran ormanlarında bugün az sayıda kaplan, leopar, kurt, ayı ve tilki bulunmaktadır. Çöllerin çevresinde boş topraklarda ceylanlar yaşar. Dağlık bölgelerde yaban keçileri ve çeşitli av kuşlarına rastlanır.
Mâdenleri: İran mâden bakımından zengindir. Kuzey ve batı bölgelerinde kömür, Tahran-Semnan kuzeyi ile Yezd ve Keran arasında demir yatakları, Damgan’da altın, Anarak’ta nikel yatakları vardır. Ayrıca boksit, kurşun, antimon, kobalt, gümüş, kalay, bakır, kükürt ve tuz mâdenleri bulunmaktadır. Horasan’ın Turhis adlı mavimsi yeşilimsi mücevherleri ünlüdür.
İran’ın en büyük zenginliği petrol yataklarıdır. İran dünyâ petrolünün % 6’sını sağlamaktadır.

İRAN-TARİHİ

M.Ö. 3000 yıllarından beri İran biliniyordu. Bilinen en eski imparatorluk Elamlıların M.Ö. 1100-600 yıllarında kurdukları imparatorluktur. Elamlıların yerine Medlerin kurmuş oldukları imparatorluğu Persli Keyhüsrev M.Ö. 550 yılında yıkmış ve Anadolu’nun büyük bir bölümü dâhil olmak üzere egemenliği altına almıştır.
İskender komutasındaki Yunanlılar M.Ö. 330 yıllarında bütün İran topraklarını ele geçirdiler. Bundan sonra İran topraklarında Parthların ve Sâsânîlerin egemenliği devâm etmiştir.
Sâsânîlerin çöküşü İslâm ordularının İran’ı ele geçirmeleriyle olmuştur. Hazret-i Ömer devrinde İran üzerine birçok seferler düzenlenmiştir. Akın akın İran içlerine giren İslâm orduları, Âzerbaycan, Taberistan, Cürcân, Rey, Kumîs, Karvin, Zencân, Hemedân, İsfahan ve Horasan’ı fethettiler. Hazret-i Ömer’in ölümünden sonra İran’da bâzı karışıklıklar meydana geldi. Hazret-i Osman bunun üzerine askerî birlik göndererek isyânları bastırdı ve elebaşılarını cezâlandırdı. Böylelikle İslâm hâkimiyeti, İran’da devamlı sağlanmış oldu.
Hicrî sesekizinci asrın başında Safiyyüddîn Erdebîlî hazretlerinin soyundan gelenler İran’da Sünnî bir tarîkat kurdular. Onun adına nisbetle bu tarîkata Safeviyye adı verildi. Osmanlı sultanları, İslâmiyete hizmet eden bu tarîkat mensuplarına pekçok ihsânlarda bulundular. Ancak Hoca Ali’den îtibâren bu yolun mensupları arasında Eshâb-ı kirâm düşmanlığı yayılmaya başladı. Daha sonra tarîkatın başına geçen Şeyh İbrâhim, aşırı Şiî görüşlerini benimsedi. Bundan sonra tarîkatin başına Şeyh Haydar geçti. Şeyh Haydar’ın ölümünden sonra oğlu Şah İsmâil taç giydi. Şah İsmâil, velînîmeti olan Akkoyunlular Devletini yıkarak, İran’da Safevî Hânedânını kurdu. Bunun zamânında Şiîlik, devletin resmi dîni oldu. Bu dönemde sülâlenin en büyük meselelerini Osmanlılarla savaşmak teşkil etti. 1514 yılında Çaldıran’da Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Şah İsmâil’i ağır bir hezîmete uğrattı ve Tebrizi fethetti (Bkz. ÇaldıranMuhârebesi). Şah İsmâil’in ölümünden sonra tahta geçen oğlu Tahmasb zamânında İran bütünüyle Osmanlıların eline geçti.
Safevî Sülâlesinin çöküşü Şah İkinciAbbâs’ın hükümdar olduğu döneme rastlar. Yıkılışın ilk belirtisi Kandehar’daki Afganlı Mir Veys’in 1709 yılında isyân ederek başarı sağlaması oldu. Bundan sonra Afganlılar sık sık İran üzerine askerî seferler düzenlediler. Fakat hiçbir zaman İran’a tamâmen sâhip olamadılar. 1729’da Safevîler yeniden yönetimi ele geçirdiler. Fakat bu sefer de Rus Çarı Deli Petro öteden beri gerekli ticâret yollarını açabilmek için İran’a göz dikmiş durumdaydı. Osmanlılar da İran’ın Rusların eline geçmemesi için İran üzerine bir sefer düzenledi. Osmanlılarla Ruslar arasında bir savaş tehlikesi belirdi, ama sanıldığı gibi olmayarak iki devlet anlaşarak, İran’ı aralarında pay ettiler. Bu anlaşma uzun sürmedi. Tahmasb kuzeydoğu İran’da bir ordu toplamaya çalışıyordu. Çar Petro, tahtın Safevî Sülâlesine geçmesini uygun karşılayacağını açıklamıştı. Ama bütün bunlar Safevî Sülâlesinin tahtı ele geçirmesine yetmedi. Nâdir Şah ile birlikte İran üzerinde Afşar soyunun egemenliği başlamaktadır. Ancak bu da uzun sürmedi. Nâdir Şah’ın öldürülmesinden sonra bir iktidar boşluğu meydana gelmiş ve bundan sonra üç ayrı rakip taht için ortaya çıkmıştır. Bunlar: Zendler, Afganlılar ve Kaçarlardır. Bunlardan Zendlerin yönetimi 40 seneye varmayacak derecede kısa bir zaman diliminde oldu. Bundan sonra ülke yönetimi 1925 yılına kadar Kaçarların elinde kaldı.
1925-1979 yılları arasındaki dönem ise Pehlevî sülâlesinin İran tahtında bulunduğu dönemdir. Pehlevî sülâlesinin İran tahtında bulunduğu süre içinde geçen en buhranlı dönem İkinci Dünyâ Savaşı yıllarıdır. 1938 yıllarından sonra İran’da Alman tesiri şiddetli bir şekilde kendisini hissettirmeye başlamış, bunun netîcesinde İran’da pekçok Nazi-Almanyasının teknisyenlerinin bulunması, başta İngiltere olmak üzere müttefik devletleri tedirgin etmiştir. Bununla başlayan gerginlik, 1952 senesinde İran’ın İngiltere ile diplomatik ilişkilerini kesmesine kadar ilerledi. İran başbakanlarından Musaddık’ın yönetimin başında bulunduğu dönemlerde İran Komünist Partisi olan Tudeh’e büyük tâvizler vermesi ve bunları batıya karşı koz olarak kullanmaya çalışması, memlekette huzursuzluklar meydana gelmesine sebep oldu. Bunun üzerine Şah, Musaddık’ı başbakanlıktan azlederek yerine General Zâhid’i tâyin etti.
1963 yılında Şah “Beyaz Devrim” adı altında ülkede büyük çapta ekonomik ve sosyal reformlar yapmıştır. Her geçen gün artan petrol gelirleri ve özellikle ülke savunması için yapılan büyük harcamalar, İran’ı Ortadoğu’da özellikle askerî bakımdan söz sâhibi ülkeler arasına getirmeye başlamıştı. Bu zamanda Fransa’da sürgünde bulunan İranlı Şiî lider Humeyni, ülkede Şiî inancının hâkimiyetinden istifâde ederek, çoğunlukta olan Şiîleri etrâfında topladı. İçten ve dıştan yapılan pekçok mücâdeleler netîcesinde Humeyni İran’a hâkim oldu. Şah âilesi İran’ı terketti ve memleket Şiî inancı ile idâre edilmeye başlandı. 1979 yılında İran İslâm Cumhûriyeti adını alan ülkede binlerce Şiî inancında olmayan İranlı, devlet aleyhtarlığı ile suçlanarak sorgusuz sualsiz kurşuna dizildi.
Humeyni idâresindeki İran, Irak ile 22 Eylül 1980’de harbe başlamış ve bu harpte yüzbinlerce İranlı ölmüştür. 20 Ağustos 1988’de Ateşkes îlânı ile savaş durdu. Âyetullah Humeyni’nin 1989’da ölmesi üzerine aynı yılın Ağustos ayında yerine cumhurbaşkanı Ali Hameney, Hameney’in yerine de meclis başkanı Hâşimî Rafsancani Cumhurbaşkanı seçildi. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi üzerine, İran’ın barış şartlarını eksiksiz kabul ettiğini açıkladı. Böylece l980’da başlayan savaş 1990’da barış anlaşması ile neticelendi ve iki ülke arasında diplomatik ilişki yeniden kuruldu.

İNGİLTERE-EKONOMİ

Sanâyi ve ihrâcat alanında dünyânın başta gelen ülkelerindendir. Dünyâda ticârette beşinci sırayı, ihrâcatta ise dördüncü sırayı alır.
Tarım: Birleşik Krallıkta tarım çok gelişmiş olup, modern âletlerle yapılmaktadır. Gıdâ ihtiyâcının % 60’ı ülkede yapılan tarımla sağlanır. Ekilen arâzi 20 milyon hektardır. Bu ülke topraklarının % 80’ini meydana getirir. Topraktan, iklim ve toprak yapısı elverişli olmamasına rağmen çok yüksek verim elde edilir. Buna sebep ise, zirâatın en modern tekniklerle yapılmasıdır.
En çok yetiştirilen tarım ürünleri buğday, arpa, yulaf, şekerpancarı ve patatestir. Bahçecilik de ülkede gelişmiştir. Tarım ürünlerinin % 12’sini sebze, meyve ve çiçek meydana getirir.
Hayvancılık: Ülkede hayvancılık da gelişmiştir. İklimin yağışlı olması sebebiyle bâzı bölgede hayvancılık yapılmaktadır. Sığır yetiştiriciliği modern usûllerle yapılır ve ticârette önemli yer tutar. Koyun, sığır ve kümes hayvanı beslenir.
Balıkçılık: Ülkedeki balıkçılık sanâyii dünyâ çapında önemli bir yer tutar. Balıkçılık filosu 4.047 adet çeşitli tipte gemiden meydana gelmiştir. Her yıl ortalama bir milyon ton balık avlanır.
Ormancılık: Ülkede 1.749.000 hektar alanda üretim yapılmaktadır. Bunun bir kısmı özel sektör tarafından işletilir.
Sanâyi: Ülkenin îmâlât sanâyiinin büyük bölümü kömür yataklarının bulunduğu alanlarda toplanmıştır. Petrol, tabiî gaz ve nükleer enerjinin enerji kaynağı olarak kullanılmasıyla güneydoğuda özellikle Londra’da yeni sanâyi merkezleri gelişmiştir. Bugün makina sanâyii en önemli sektörleri arasında yer alır. Bu sanâyi gemi yapımı, gemi mühendisliği, uçak, motorlu araç, dokuma makinaları, elektrikli makinalar ve elektronik dallarını içine alır. Motor sanâyinin merkezlerinden başlıcaları Batı Midlands, Luton ve Oxford’dadır. İngiltere uçak sanâyiinde çok gelişmiş olup, her tür uçak îmâl edilir. Gelişmiş olan dokuma sanâyii ve makinalarının üretimi ekonomide önemli bir yer tutar. Kimyâ sanâyii de çok gelişmiştir. Cam, seramik, kauçuk ve kâğıt üretilen maddeler arasındadır. Dünyâdaki birçok uçakta kullanılan uçak motoru “Rolls Royce” ülkenin en önemli makina ve otomobil sanâyisi olarak yer alır.
Ticâret: Dünyânın en önde gelen ticâret ve îmâlat ülkeleri arasında yer alan Birleşik Krallık, dünyâda ticârette beşinci sırada, ihrâcatta ise dördüncü sırada yer alır. Büyük Britanya, dışarıdan petrol, gıdâ maddeleri ve tütün, kereste, iplik gibi maddeler satın alır. Dışarıya ise makina, elektrik malzemeleri, ulaşım araçları, kimyâ ürünleri ve silah satar. AET üyesi olan ülke, ticâretinin büyük bir kısmınıAET ve ABD ile yapar.
Ulaşım: Ülkede 336.076 km karayolu bulunmaktadır. Bunun 2.353 km’si otobandır. Demiryollarının uzunluğu ise 18.200 km’yi bulmaktadır. Hava ulaşımı ise devlete âit iki havayolu şirketi ile sağlanmaktadır. Ayrıca özel havayolu şirketleri de bulunmaktadır. Bir ada ülkesi olan Birleşik Krallıkta deniz ulaşımı çok gelişmiştir. Aynı zamanda akarsuların 4000 km’lik kısmında ulaşım mümkündür. Deniz ticâret filosu dünyâda üçüncü sırayı almaktadır. Dünyâdaki gemi sayısının % 10’una sâhiptir.
Birleşik Krallığın Deniz Aşırı Eyâletleri
Ülke, târihte büyük bir sömürge kurmuş ise de bâzı sömürgeleri bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bugün hâlâ dünyânın büyük bir bölümüne yayılmış olan sömürge eyâletleri vardır. Bu eyâletleri şunlardır: Man Adası, Channel Adaları, Guernsey Baılıwıck Adaları, Antiqua, Dominica, Saint Lucia, Saint Vincent, Bermuda, Cayman Adaları, Gilbert Adaları, İngiliz Hint Okyanusu Toprakları, Pitcorin Adaları, Hong-Kong, Antartik Toprakları, Saint Helena, Ascension, Tristan’da, Cunha, Soloman Adaları, Tuvalu, Turks ve Caicos Adaları.